Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2020/293 E. 2021/2478 K. 21.04.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/293
KARAR NO : 2021/2478
KARAR TARİHİ : 21.04.2021

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda yerel mahkemece davanın bir kısım davacı yönünden kabulüne, bir kısım davacı yönünden açılmamış sayılmasına ilişkin olarak verilen karar davacı … ile davalı … tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, dosya incelendi; Tetkik Hakimi …’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal; birleştirilen dava, tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, dava konusu 877 ada 5 parsel sayılı taşınmazın kök mirasbırakanları …’tan intikal ettiğini, davalının hile ve tehditle mirasbırakan …’ı yanına aldığını ve sonra da bir şekilde ikna edip anılan taşınmazdaki …’nın payını bedelsiz olarak temellük ettiğini, aynı hususta daha önce açtıkları …. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/359 Esas sayılı davasının takipsiz kalması sebebi ile açılmamış sayılmasına karar verildiğini, tüm delillerinin o dosyada bulunduğunu ileri sürerek satışın iptaline karar verilmesini istemişler; bozma sonrası açılan ve birleştirilen davada, tescil isteğinde bulunmuşlardır.
Davalı, davacıların dayandıkları dosyada delillerinin toplandığını belirtip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, temlikin muvazaalı olduğu gerekçesiyle çekişmeli payın iptali ile … mirasçıları adına tapuya tesciline dair verilen karar Dairece, “…muris muvazaasına dayalı tapu iptali ve tescil davaları, murisin ölümünden sonra mirasçılar tarafından açılan davalardandır. Hal böyle olunca, davacılara öncelikle …’ın ölüm tarihini nüfus kaydına işletmeleri için süre verilmesi, ölüm kaydı işlendikten sonra …’ın veraset ilamı veya tüm mirasçılarını gösterir aile nüfus kaydının evrak arasına alınması, öte yandan yine davacılara tescil davası açmaları için önel verilmesi, açıldığı takdirde tescil davasının eldeki dava ile birleştirilmesi, değinilen hususlar yerine getirildikten sonra işin esasına girilerek varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken anılan hususlar göz ardı edilerek sonuca gidilmiş olması doğru değildir.” gerekçesiyle bozulmuş; mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda, davacılar … ve … yönünden davanın kabulüne, diğer davacılar yönünden HMK’nin 150/5. maddesi uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1930 doğumlu mirasbırakan …’ın 26.09.2009 tarihinde ölümü üzerine davacı çocukları …,..,…,…,…,..,…,…ve 1985 yılında ölen oğlu …’ten olma davacı torunları …,…,…,…,..,… ve dava dışı torunu …ile davalı kızı …ın mirasçı kaldıkları, hükmüne uyulan bozma ilamı doğrultusunda mirasbırakanın ölüm kaydının nüfus kaydına işlendiği ve mirasçılık belgesinin sunulduğu, tescil istekli açılan davanın eldeki dava ile birleştirildiği, dava konusu 877 ada 5 parsel sayılı taşınmazın kök mirasbırakan …’tan intikal eden 1237/2674 payı elbirliği mülkiyet şeklinde mirasbırakan … ile diğer mirasçılar adlarına kayıtlı iken, mirasbırakan …’nın yasal miras payını 20.02.2008 tarihinde satış yoluyla davalı kızı …’a temlik ettiği, dava konusu taşınmazın 03.05.2016 tarihli imar işlemiyle 2873 ada 2, 3, 2874 ada 1, 9, 10, 2892 ada 1 parsellere gittiği; Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Dairesinin raporuna göre, mirasbırakan …’nın temlik tarihinde fiil ehliyetini haiz olduğu, tarafların delil olarak dayandıkları … 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/359 Esas 2012/167 Karar sayılı dosyasında, eldeki davanın davacıları tarafından aynı iddialar ileri sürülerek çekişmeli taşınmazın satışının iptali isteğiyle davalı … ve mirasbırakana karşı 24.07.2009 tarihinde dava açıldığı, dosyanın işlemden kaldırılarak 18.05.2012 tarihinde HMK’nin 150/5. maddesi uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği, anılan dosyada taraf tanıklarının dinlendiği, … Aile Mahkemesinin 2006/28 D. İş sayılı dosyasında, mirasbırakan … adına kızları davacı … ile davalı …’ın 31.03.2006 tarihinde koruma tedbiri talep ettikleri, mirasbırakanın parkinson hastası olduğunun raporundan anlaşıldığı, Aile Mahkemesinin 31.03.2006 tarihli kararına göre, davalı … ve dava dışı eşi Emine Yalvaç, dava dışı diğer gelin Emine Yalvaç ile aynı çatı altında yaşayan mirasbırakan …’nın yatalak hasta olup, adı geçenlerin kendisiyle ve tedavisiyle ilgilenmedikleri, ihtiyaçlarını karşılamadıkları gerekçesiyle 4320 sayılı Kanunun 1. maddesinin 1. bendi gereğince kızları Şerife ve …’a teslimine karar verildiği, kolluk tarafından tutulan 31.03.2006 tarihli tutanak ile mirasbırakan …’nın, kızları Şerife ve …’a teslim edildiği, mirasbırakan …’nın bakıma muhtaç olması ve kendisine bakması nedeniyle davalı kızı …’a İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü tarafından Mayıs 2008’den itibaren bakım aylığı bağlandığı, yine aile mahkemesinin sözü edilen dosyasında İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğüne yazılan 16.04.2008 tarihli yazıda, mirasbırakana davalı kızı …’ın baktığının, teslim edilen diğer kızı davacı …’nin ise bakmadığının belirtilerek yatalak ve hasta olanlara verilen yardımlardan mirasbırakanın faydalandırılmasının istenildiği, … 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 2010/37 Esas 2012/173 Karar sayılı dosyasında ise, suç tarihi 12.06.2008 olup, davacı … hakkında mirasbırakan annesini evden kovduğu, bakımı ve tedavisiyle ilgilenmediği iddiasıyla “Aile Hukukundan Kaynaklanan Yükümlülüğün İhlali” suçundan ceza davası açıldığı, ancak delil yetersizliğinden sanık …’nin 14.03.2012 tarihinde beraatine karar verilip, kararın temyiz edilmeksizin 17.05.2012 tarihinde kesinleştiği; muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istekli eldeki davada, davacılar Arife ve Nazife yönünden davanın kabulüne, diğer davacılar yönünden ise davanın açılmamış sayılmasına dair verilen karar, davalı ile davacılardan yalnızca Şerife tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı …’ın temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Bilindiği üzere, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 150. maddesinde tarafların duruşmaya gelmemesi, sonuçları ve davanın açılmamış sayılması düzenlemesine yer verilmiş olup; HMK’nin 150/1. maddesine göre, usulüne uygun şekilde davet edilmiş olan taraflar, duruşmaya gelmedikleri veya davayı takip etmeyeceklerini bildirdikleri taktirde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilir. Somut olayda, davacı … en son 18.05.2017 tarihli duruşmaya katılmış, takip eden 05.10.2017 tarihli duruşmaya mazeret dilekçesi sunmuş, bu duruşmada mahkemece mazeretli sayılmış, ancak takip eden 18.01.2018 tarihli duruşma günü davacı …’ye tebliğ edilmemiş, davacı … 18.01.2018 tarihli duruşmaya da mazeret göndermiş, anılan duruşmada mahkemece yine mazeretli sayılmış, takip eden 08.03.2018, 10.05.2018, 12.07.2018, 08.11.2018 tarihli duruşma günleri davacı …’ye tebliğ edilmemiş ve davacı o duruşmalara katılmamış, 08.11.2018 tarihli duruşmada “ daha önce davacı …’nin mazeretinin kabul edildiği halde duruşma gününün bildirilmediği” gerekçesiyle takip eden 24.01.2019 tarihli duruşma gününün tebliğine karar verilmiş, 24.01.2019 tarihli duruşma günü davacı …’ye masraf olmadığından bahisle tebliğ edilmemiş, 24.01.2019 tarihli duruşmaya davacı … katılmamış, davalı taraf da bu duruşmada davanın reddini istemiş, mahkemece anılan duruşmada davacı … yönünden dosya işlemden kaldırılmış ve yasal süre içerisinde yenilenmediği gerekçesiyle davacı … yönünden davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
Ne var ki; davacı … yönünden dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilen 24.01.2019 tarihli duruşmada davalı taraf, davayı takip etmediğini bildirmediğine göre, anılan duruşmada davacı … yönünden dosyanın işlemden kaldırılması ve buna bağlı olarak yasal süre içerisinde yenilenmediği gerekçesiyle davacı … yönünden davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi doğru olmamıştır.
Hal böyle olunca; davacı … yönünden işin esasının incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalı …’in temyiz itirazlarına gelince;
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 6. maddesinde düzenlendiği üzere “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olayların varlığını ispatla yükümlüdür.” Yine 6100 sayılı HMK’nin 190/1.maddesi gereğince “ispat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
Somut olaya gelince; taraflarca delil olarak dayanılan … 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/359 Esas sayılı dosya içeriği ve bu dosyada dinlenen tanık beyanları, ceza mahkemesi dosyası ile aile mahkemesinin koruma tedbirine ilişkin dosya içeriği birlikte değerlendirildiğinde, temlikin muvazaalı yapıldığına dair somut olgular ortaya konulamamış; bir başka ifadeyle, mal kaçırma kastıyla temlikin yapıldığı iddiası ispat edilememiştir.
Hal böyle olunca; davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Kabule göre de; dava konusu taşınmazın imar uygulaması sonucu ada parsel numaraları değiştiği halde, kaydı kapanan eski parsel numarası üzerinden hüküm kurulması da doğru olmamıştır.
Davacı … ile davalı …’in yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edenlere geri verilmesine, 21.04.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.