YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/269
KARAR NO : 2020/2620
KARAR TARİHİ : 15.06.2020
MAHKEMESİ : …BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 2. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TAZMİNAT-ELATMANIN ÖNLENMESİ-ECRİMİSİL
Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil,tazminat,elatmanın önlenmesi,ecrimisil davaları sonunda, yerel mahkemece asıl davadaki tazminat talebinin kabulüne, birleştirilerek davadaki el atmanın önlenmesi isteği yönünden davanın kabulüne, ecrimisil isteği yönünden davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, anılan karara karşı tarafların istinaf başvurusu …Bölge Adliye Mahkemesi 2.Hukuk Dairesi tarafından esastan reddedilerek verilen karar asıl davada davacı-birleştirilen davalarda davalı … ve asıl davada davalılar …, …,… ve … tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Asıl dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat, birleştirilen davalar ecrimisil ve elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.
Asıl davada davacı, alacağı borca teminat olmak üzere ipotek tesisi için davalı …’ı vekil tayin ettiğini, vekilin hile ile vekaletnameye satış yetkisi de eklettiğini ve vekalet görevini kötüye kullanarak maliki olduğu dava konusu 966 parsel sayılı taşınmazdaki 40300/6044336 payını davalılardan …’e satış suretiyle devrettiğini, taşınmazın Mirze Mehmet’den davalı …’e, ondan da davalı …’a devredildiğini, kendisine satış bedeli ödenmediğini, davalıların birlikte hareket ettiklerini ileri sürerek, devre konu payın tapu kaydının iptali ile adına tesciline, olmadığı takdirde taşınmazın rayiç bedelinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiş,ıslahla talebinin 240.000,00 TL olduğu belirtmiş, birleştirilen davalar yönünden taşınmazın hileli işlemler ile elinden elinden alındığını, bu nedenle tapu iptali ve tescil davası açtığını belirterek davaların reddini savunmuştur.
Birleştirilen davalarda davacı, dava konusu taşınmazı 22.08.2013 tarihinde …’dan satın aldığını, taşınmazın davalı tarafından haksız olarak işgal edildiğini ileri sürerek elatmanın önlenmesi ve ecrimisile karar verilmesini istemiştir.
Asıl davada davalılar … ve …, davacı …’in kendilerinden almış olduğu para karşılığı taşınmazını satış amacı ile vekaletname verdiğini , taşınmazı bedeli karşılığında sattıklarını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Asıl davada davalı …,iyi niyetli olarak taşınmazı yatırım yapmak amacıyla satın aldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Asıl davada davalı …, taşınmazı …’ten satın aldığını, işleri yolunda gitmeyince kardeşi Ümran’a sattığını, kardeşinin de maddi sıkıntılar nedeni ile taşınmazı… Ekşioğlu A.Ş. ‘ye sattığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddiaların ispatlandığı gerekçesiyle asıl davanın kabulüne, birleştirilen müdahalenin meni davası yönünden davanın kabulüne, birleştirilen ecrimisil davası yönünden ise davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, anılan kararın asıl dava davacısı ve bir kısım asıl dava davalısı vekilince istinaf edilmesi üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi tarafından 6100 sayılı HMK’nin 353/1.b.1 maddesi gereğince tarafların istinaf başvurusu esastan reddedilmiştir.
Bilindiği üzere; 6100 sayılı HMK.’nın 362.maddesinde Bölge Adliye Mahkemelerinin temyiz olunamayan kararları düzenlenmiş aynı maddenin 1/a bendinde de miktar veya değeri kırkbin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar” hükmüne yer verilmiş, 2018 yılı itibarıyla HMK.’ nın 362/1-a bendinde belirtilen 40.000.00-TL.lik kesinlik sınırı 47.530.00-TL.olarak uygulanmaya başlamıştır.
Somut olayda, davacı birleştirilen İstanbul Anadolu 30.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/621 Esas sayılı dosyasında aynı dava dilekçesi ile davalıya karşı elatmanın önlemesi ve ecrimisil taleplerini aynı davada birleştirmiştir. Davacı talepleri yönünden objektif dava birleşmesi söz konusu olup bu durumda her talep (dava) birbirinden bağımsız olduğuna ve her bir talep (dava) hakkında ayrı hüküm kurulmuş bulunduğuna göre temyiz kesinlik sınırının toplama göre değil, her dava için ayrı ayrı ele alınması gerekir.
Birleştirilen İstanbul Anadolu 26.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2015/308 Esas sayılı dosyasında dava değerinin (20.400,00 TL ), birleştirilen İstanbul Anadolu 30.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/621 Esas sayılı dava dosyasında ecrimisil isteğine ilişkin dava değerinin (4.000,00 TL ) 2018 yılı itibarıyla temyiz kesinlik sınırı olan 47.530.00-TL.nin altında kaldığı anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenle birleştirilen İstanbul Anadolu 26.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2015/308 Esas sayılı dosyası ve birleştirilen İstanbul Anadolu 30.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/621 Esas sayılı dosyasındaki ecrimisil isteği yönünden davalı … vekilinin temyiz dilekçesinin değerden REDDİNE.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden;davacı …’in Kartal 10.Noterliği’nin 16.03.2010 tarih ve 7523 yevmiye nolu vekaletnamesi ile davalı …’ı dava konusu 966 parsel sayılı taşınmazdaki paylarının satışı yetkilerini içerir şekilde vekil tayin ettiği, vekil Erkan’ın da davacı adına kayıtlı olan çekişme konusu 966 parsel sayılı taşınmazdaki 40300/6044336 olan paylarının tamamını anılan vekaletnameye dayanarak 22.12.2010 tarihinde davalı …’e, Mirze’nin de 26.07.2012 tarihinde davalı …’a, Ebubekir’in 10.10.2012 tarihinde kızkardeşi olan davalı …’a satış suretiyle temlik ettiği, Ümran tarafından da 22.08.2013 tarihinde yargılama sırasında taşınmazın Ekgüntaş Ekşioğlu İnşaat San.Tic.A.Ş.’ye satış suretiyle temlik edilmesi üzerine davacının tapu iptali ve tescil talebini tazminata dönüştürdüğü, son kayıt maliki Ekgüntaş Ekşioğlu İnşaat San.Tic.A.Ş. tarafından davacı aleyhine Anadolu 26.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/308 Esas sayılı dosyası ile 20.400 TL ecrimisil bedeli, Anadolu 30.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/621 Esas sayılı dosyası ile 4.000 TL ecrimisil bedeli ve elatmanın önlenmesi istemleri ile açılan davaların davacı … tarafından açılan eldeki dava ile birleştirildiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki, dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre; birleştirilen Anadolu 30.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/621 E sayılı dosyasında elatmanın önlenmesi isteğinin kabul edilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur.Birleştirilen dosya davalısı …’in değinilen yöne ilişkin temyiz itirazı yerinde değildir, reddine.
Tarafların diğer temyiz itirazlarına gelince;
Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsuründan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) sadakt ve özen borcu, vekilin vekil edene karış en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesi (818 sayılı Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; “Vekil, vekalet borcunun bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hallerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekalet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır.
Vekaletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK’nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK7de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumlulu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilimiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Diğer taraftan; tanık delili 6100 Sayılı HMK’nun 240 ve devamı (1086 Sayılı HUMK’nun 274 vd.md.) maddelerinde düzenlenmiş ve ne şekilde dinlenecekleri hüküm altına alınmıştır.
Somut olaya gelince; davacının tanık deliline dayandığı, ancak tanık listesi bildirmediği, 24.05.2016 tarihli celsede tanık dinlenmesi talebinde bulunduğu, mahkemece bu talebin reddine karar verildiği, davacıya tanık deliline dayanmasına rağmen tanık listesi ibraz etmesi için usülüne uygun süre verilmediği anlaşılmaktadır. Diğer bir deyişle, mahkemece hüküm kurmaya elverişli bir araştırma yapıldığından söz edebilme olanağı yoktur.
Hâl böyle olunca, davacıya tanık listesi bildirmesi için usulüne uygun süre verilmesi, bildirmesi halinde dinlenilmesi, toplanacak ve toplanan deliller yukarıda değinilen ilkeler uyarınca değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturmayla yetinilerek hüküm tesis edilmiş olması doğru değildir.
Asıl davada davacı … vekili ile davalılar …, …,… ve … vekilinin değinilen yönler itibariyle yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 373/1. maddesi uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 sayılı HMK’nın 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren İstanbul Anadolu 27. Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 15.06.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.