YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/244
KARAR NO : 2021/3379
KARAR TARİHİ : 17.06.2021
MAHKEMESİ : İZMİR BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine dair verilen kararın davacı vekili tarafından istinafı üzerine İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin olarak verilen karar, davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 17.06.2021 Perşembe günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Avukat…geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalı … vekili Avukat ve diğerleri gelmedi, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, aldatma ( hile ) hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir.
Davacı, oto galericiliği yaptığını, ticari ilişkilerinin bulunduğu dava dışı…’ın araç alım-satımından kaynaklı kendisine 533.000,00 TL borçlu olduğunu, … …’ın “borcunu taşınmaz vererek ödeyeceğini, Karşıyaka’da 700.000-800.000 TL değerinde bir taşınmazı olduğunu, borcundan mahsup edildikten sonra fark bedeli ödediği takdirde taşınmazı kendisine devredeceği” telkini üzerine, borcu tahsil etmek amacıyla ve dava dışı…’a duyduğu güven sebebiyle teklifi kabul ettiğini ve aradaki fark bedeli para yerine maliki olduğu dava konusu 77 ada 15 parseldeki 11 nolu bağımsız bölümü devrederek ödemek istediğini, bunun üzerine dava konusu 11 nolu bağımsız bölümün satışı için …’in çalışanı olan dava dışı …’ü vekil tayin ettiğini, ancak …’in isteği üzerine taşınmazın davalı … adına devredildiğini, kendisi taşınmazını devrettiği halde…’ın borcuna karşılık devretmeyi vaad ettiği taşınmazı devretmekten kaçındığını, kendisini oyaladığı gibi taşınmazın davalı … tarafından dava dışı…’ın ticari ilişkisinin olduğu davalı …’a, …nin de kısa bir süre sonra diğer davalı …’e devrettiğini, tüm davalıların el ve işbirliği içerisinde olduğunu, alacağını tahsil edeceğine inandırılarak iradesinin sakatlandığını, hile ile taşınmazının elinden alındığını ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tescilini, olmadığı takdirde taşınmazın rayiç değerinin tespiti ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini istemişir.
Davalı …, taşınmazı bedelini ödeyerek davalı …’dan satın aldığını, satış bedelini taksitler halinde banka kanalıyla ödediğini, iyiniyetli olduğunu, davacı ile dava dışı… arasındaki ilişkinin davanın konusu olmadığını; davalı …, taşınmazı 220.000 TL bedeli karşılığında davalı …’den satın aldığını, satış bedelinin 143.000 TL’sini elden, kalan 77.000 TL’sini ise banka kanalıyla ödediğini, iyiniyetli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlar, diğer davalı …, davaya cevap vermemiş, duruşmalara katılmamıştır.
İlk derece Mahkemesince, iddianın ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, davacı vekilinin istinafı üzerine, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince, HMK’nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu 77 ada 15 parseldeki 11 no’lu bağımsız bölüm davacı adına kayıtlı iken üzerindeki Yapı Kredi Bankası lehine tesis edilmiş ipotekle yükümlü olarak(borçlusunun davacı olduğu) 22.02.2016 tarihinde davalı …a satış suretiyle temlik edildiği, …’un da ipotekle yüklü olarak 21.04.2016 tarihinde davalı …’a, …tarafından da yine ipotekle yüklü olarak 20.10.2016 tarihinde diğer davalı …’e devredildiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, iddianın ileri sürülüş biçimi ve dosya içeriğinden; davanın aldatma (hile) hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tazminat isteğine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
Diğer taraftan; hukukumuzda diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları, satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlama düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun(TMK) 2. maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988. ve 989. maddelerinin ve tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.
Tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden, iktisapta bulunan kişinin iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten, bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse, diğer yanda ise kendisi için maddi hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta şeklen iyi niyetli gözükeni değil gerçekten iyi niyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Nitekim bu görüşten hareketle, “kötü niyet iddiasının def’i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı” ilkeleri 8.11.1991 tarih 1990/4 esas 1991/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşler de aynı doğrultuda gelişmiştir.
Öte yandan, vakıa ve karinelerden, halin icaplarından kendisinden beklenen özeni sarfetmemiş olması itibariyle kanunen iyiniyet iddiasında bulunamayacağı belirmiş olan kimsenin TMK’nın 1023. maddesinden yararlanamayacağında bir tereddüt bulunmamaktadır.
Somut olayda; dinlenen davacı tanıklarının beyanlarından ve tüm dosya içeriğinden, dava dışı…’ın(davacının arkadaşı) davacıya borcunun bulunduğu, davacının dava dışı …’in kendisine olan borcunu kapatacağına inandırılmak suretiyle kandırılarak hileye düşürüldüğü ve taşınmazın …’in yanında çalışan davalı …’a devrinin sağlandığı, ikinci el konumundaki davalı … ve eşinin ise… ile ticari iş yaptıkları ve durumu bilen veya bilmesi gereken kişi konumunda olduğu, taşınmaz davalı …’ye devredildikten sonra dahi davacının ipotek borcunu ödemeye devam ettiği, devirlerin çok kısa aralıklarla ve ipotekle yükümlü olarak yapıldığı, son kayıt maliki …nın ise taşınmazın satış bedelinin tamamını ödediğini ispatlayamadığı, davalı … ile aynı iş sektöründe ve aynı bölgede çalıştığı, durumu bilmesi gereken kişi konumunda olduğu anlaşılmakta olup, tüm bu olgular birlikte değerlendirildiğinde, hile iddiasının ispatlandığı, davalılar …ve …nın da iyiniyetli olmadıkları, TMK’nın 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacakları sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 373/1. maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 Sayılı HMK’nin 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Dikili Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Hukuk Dairesine gönderilmesine, 24.11.2020 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 3.050.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17/06/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.