Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2020/2084 E. 2021/6327 K. 02.11.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/2084
KARAR NO : 2021/6327
KARAR TARİHİ : 02.11.2021

MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 2. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL – BEDEL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil – bedel davası sonunda, İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen kararın istinafı üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince, davalının istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak davanın reddi yönünde yeniden kurulan hüküm, davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 02/11/2021 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Avukat … geldi. Davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalılar … v.d. vekili avukat gelmedi. Yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor okundu. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-

Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde bedel isteğine ilişkindir.
Davacı, ağabeyi olan davalı … ile ortak şirketleri olduğunu, kendisinin yurt dışında olması nedeniyle davalı …’yi şirket işlerini takip edebilmesi maksadı ile 09.05.2012 tarihli vekaletname ile vekil tayin ettiğini, ancak vekilin vekalet yetkisini kötüye kullanmak suretiyle maliki olduğu 224 ada 16 parsel sayılı taşınmazdaki 14 nolu bağımsız bölümünü satış yolu ile diğer davalı …’a devrettiğini, davalı …’in vekil …’nin eski eşi olduğunu, davalıların el ve işbirliği içerisinde hareket ederek kendisini zarara uğrattıklarını ileri sürerek dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tesciline, olmadığı takdirde taşınmazın bedelinin devir tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, taşınmazın aslında davalı … tarafından dava dışı … …’den alındığını, ancak hukuki ve mali problemleri nedeniyle dava dışı … adına tescil edildiğini, …’ın bazı hukuki ve mali problem olasılığı ile karşılaşınca dava dışı …’e devredildiğini, daha sonra davalı …’nin isteği üzerine davacı kardeşine temlik edildiğini, bilahare ihtiyaç üzerine …’nin eski eşi davalı …’a satıldığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davanın reddine ilişkin olarak verilen kararın istinafı üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince, “Somut olayda, davalının inançlı işlem savunması kesin bir delille ispat edilmiş değildir. Bu konuda sunulmuş bir delil başlangıcı da mevcut değildir. Öte yandan taraflar kardeş olsa dahi tanıkla ispatı da mümkün değildir.
Ancak davalı cevap dilekçesinde yemin deliline dayanmış, ancak mahkemece yemin teklifi hakkı hatırlatılmamış, tanık beyanları ile yetinilerek dava reddedilmiştir. Bu durumda mahkemece ispat hususu yanlış değerlendirilerek, davanın esasına ilişkin yemin delili konusunda bir işlem yapılmadan inançlı işlemin ispat edildiği gerekçesi ile dava reddedildiğinden kararın kaldırılması gerekmektedir. Çünkü mahkemece öncelikle davalının savunması ve ispatı üzerinde durularak, ispatın gerçekleşmemesi halinde vekaletin kötüye kullanılmasının gerçekleşip gerçekleşmediği ve vekaletname kötüye kullanıldığı sabit kabul edilse bile diğer davalının iyiniyetli olup olmadığı hususlarının gerekçeleri ile tartışılması ve sonucuna göre bir karar vermesi gerekmektedir.” gerekçesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1.a.6. maddesi gereğince kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmiş, kaldırma kararı gereğince yapılan yargılama neticesinde; davalının vekalet görevini kötüye kullanarak devir işlemini yaptığı, diğer davalı …’ın ise, davalı …’in eski eşi olduğu ancak davalıların birlikte yaşamaya devam ettikleri, davalı …’ın da eski eşinin vekalet görevini kötüye kullandığından ve satış işlemine ilişkin herhangi bir ücret ödenmediğinden haberdar olduğu, bu sebeple …’ın iyiniyetli 3. kişi olduğunun kabul edilmesinin mümkün olmadığı, davalılar arasındaki işlemin bu sebeple muvazaalı olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiş, verilen karara karşı istinaf talebinde bulunulması üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince, taşınmazın aslında davalıya ait olduğu, taraflar arasındaki inaçlı işlemin ispat edildiği ve vekaletin kötüye kullanılması olgusunun gerçekleşmediği gerekçesi ile davalı vekilinin istinaf talebi kabul edilerek İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp davanın reddine ilişkin yeniden karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının Beyoğlu 23. Noterliğinin 09.05.2012 tarih ve 20549 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile davalı kardeşi …’yi vekil tayin ettiği, bilahare Eyüp 4. Noterliğinin 08.05.2015 tarih ve … yevmiye numaralı azilnamesi ile de vekillikten azlettiği, çekişme konusu 224 ada 16 parsel sayılı taşınmazdaki 14 nolu bağımsız bölümün öncesinde dava dışı SS. Binevler Konut Yapı Kooperatifi adına kayıtlı iken 23.10.1997 tarihli satış işlemi ile dava dışı … …’ye, onun tarafından 23.12.2002 tarihinde satış yolu ile dava dışı …’a, daha sonra 08.08.2006 tarihinde satış yolu ile dava dışı …’e devredildiği, … tarafından ise 19.4.2012 tarihinde satış yolu ile davacı …’e temlik edildiği, taşınmazın bu şekilde davacı adına kayıtlı hale gelmesinden sonra anılan vekaletnameye istinaden davalı vekil … tarafından 07.05.2015 tarihli satış işlemi ile eski eşi olan diğer davalı …’a devredildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; “Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK’nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince; vekalet görevinin kötüye kullanıldığına ilişkin iddianın ispat yükünün davacıya, vekaletnamenin iradeye uygun olarak kullanıldığına ilişkin savunmanın ispatının ise davalıya düştüğü, davalının savunmasını ispat için yemin deliline dayandığı, davacının 16.05.2019 tarihli celsede taşınmazın kendisine ait olduğuna ve davalıların hiçbir haklarının olmadığına dair yemin ettiği gözetildiğinde davalının savunmasını ispat edemediği anlaşılmaktadır.
Öte yandan; yine davalının savunmasında, dava konusu taşınmazı bedelsiz olarak aldığını kabul yönündeki beyanları da göz önüne alındığında, davacının satış iradesinin bulunmadığı, davalı vekil …’nin vekil eden davacının iradesine aykırı şekilde eski eşi olan diğer davalıya taşınmazı temlik ettiği, davalı eski eş …’in de bu durumu bilebilecek konumda olduğu, iyiniyetli sayılamayacağı, davalıların el ve işbirliği içerisinde hareket ederek davacıyı zararlandırdıkları hususlarında kuşku yoktur.
Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacının temyiz itirazının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 371/1-a maddesi uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, HMK’nin 373/2. maddesi gereğince dosyanın kararı veren İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 24.11.2020 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 3.050.00.-TL duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 02/11/2021 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.