Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2020/1253 E. 2021/2396 K. 19.04.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/1253
KARAR NO : 2021/2396
KARAR TARİHİ : 19.04.2021

MAHKEMESİ : SAKARYA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece asıl ve birleştirilen davanın kabulüne karar verilmiş, davalı vekilinin istinafı üzerine Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi tarafından istinaf talebinin kabulüne, hükmün kaldırılması ile asıl dava yönünden hüküm kesin olarak asıl ve birleştirilen davanın reddine ilişkin verilen karar birleştirilen davada davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescili isteğine ilişkindir.
Asıl ve birleştirilen davada davacılar, mirasbırakan …’ın 106 ada 207 ve 242 parsel sayılı taşınmazlarını kızı Dilber’in oğlu davalı …’e temlik ettiğini, başkaca taşınmazları da olan mirasbırakanın taşınmaz satmaya ihtiyacının bulunmadığını, davalının da taşınmazları alacak ekonomik gücünün olmadığını, değerler arasında fahiş fark bulunduğunu, temliklerin Dilber lehine mal kaçırma amacıyla muvazaalı olarak yapıldığını ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile payları oranında adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, sağlığında tüm taşınmazlarını mirasçıları arasında taksim eden mirasbırakanın denkleştirme amacıyla hareket ettiğini, erkek çocuklarına kadastro öncesi taşınmazlar bıraktığını, kız çocuklarına da dava konusu taşınmazları vermek istediğini, ancak taşınmazların tarım alanı olması ve belirli büyüklüğün altında taksime mümkün olmaması nedeni ile tapu tescilinin adına yapıldığını, fiilen taşınmazların mirasbırakanın kızları tarafından kullanıldığını, mirasbırakanın davacılar ile hiçbir husumetinin bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, asıl ve birleştirilen davanın kabulüne karar verilmiş, davalı vekilinin istinafı üzerine Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi tarafından istinaf talebinin kabulüne, hükmün kaldırılması ile asıl dava yönünden hüküm kesin olarak asıl ve birleştirilen davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan İsmail’in 207 ve 242 parsel sayılı taşınmazlarını 21.08.2009 tarihinde kızı Dilber’in oğlu davalı …’e satış suretiyle temlik ettiği, mirasbırakanın 16.09.2017 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak ikinci eşi …ile ilk eşinden olma çocukları …,….,…,…,…,…,…,…,…. ve…ile kendisinden önce ölen oğlu Şinasi’nin çocukları..,…,…,…,…,…,…ve E… kendisinden önce ölen oğlu …’in çocukları …,…,…,…,…,… ve ..’nin kaldığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237., (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ile durumun aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olayda, davalının da kabulünde olduğu üzere mirasbırakanın dava konusu taşınmazları bedelsiz olarak davalı torununa temlik ettiği, her ne kadar davalı taraf denkleştirme savunmasında bulunmuş ise de amacın paylaştırma olmayıp kız çocuklarından ve ikince eşten mal kaçırma olduğu, bu nedenle muris muvazaasının şartlarının oluştuğu görülmüştür.
Hal böyle olunca, dava konusu taşınmazların mal kaçırma kastı ile davalıya temlik edildiği gözetilerek davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
Birleştirilen davada davacı vekilinin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK’nun 371/1-a maddesi gereğince Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, HMK’nun 373/2. maddesi gereğince dosyanın kararı veren Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19/04/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.