Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2019/4696 E. 2020/889 K. 13.02.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2019/4696
KARAR NO : 2020/889
KARAR TARİHİ : 13.02.2020

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, inançlı işlem hukuksal nedenine daylı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, 1 numaralı bağımsız bölümünü dava dışı Murat’a bankadan kredi temin etmek amacıyla satış suretiyle devrettiğini, kredi borcu ödenemeyince, bu kez aynı şartlar ile davalı … ile anlaşmaları gereğince taşınmazın davalıya devredildiğini ancak borcunu ödemesine rağmen davalının taşınmazı devre yanaşmadığı gibi aleyhine ecrimisil davası açtığını ileri sürerek davalı adına olan tapu kaydının iptali ile adına tescil isteminde bulunmuştur.
Davalı, taşınmazı bedeli karşılığında satın aldığını, davacı ile aralarında herhangi bir inanç sözleşmesi bulunmadığını ve bankadan kullandığı kredinin ödemelerini yaparak borcunu kapattığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacının inanç sözleşmesine dayalı olarak taşınmazın maliki olan davalıya karşı aktif dava açma ehliyeti bulunmadığı gerekçesiyle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının 1 numaralı bağımsız bölümünü 02/02/2010 tarihinde dava dışı …’a 178.000,00 TL bedelle sattığı, …’ın da 07/07/2012 tarihinde 260.000,00 TL bedelle davalı …’e satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki; davacı taşınmazın ilk maliki olduğundan, davacının eldeki davayı açma sıfatının bulunduğu kuşkusuzdur.
Öte yandan; inançlı işleme dayalı bu tür davaların dinlenilebilmesi için, iddianın 05/02/1947 tarih 20/6 İBK uyarınca yazılı delille ispatı gerekmektedir.
Bir başka husus ise; taşınmaz 02/02/2010 tarihinde dava dışı …’a temlik edilmiş olup, maddi vakıanın açıklığa kavuşturulması anlamında, ilk el konumunda olan kişinin de bu davada taraf olarak yer alması gerektiği tartışmasızdır.
Hal böyle olunca; ilk el konumunda olan …’ın davada yer almasının sağlanması ve ondan sonra davacının dava açma sıfatını haiz olduğu da gözetilerek işin esasının incelenmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.
Davacının değinilen yön itibariyle yerinde görülen temyiz itirazının kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 13.02.2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
-KARŞI OY-
Dava, inançlı işlem hukuki sebebine dayalı tapu iptal ve tescil talebine ilişkindir.
Mahkemece aktif husumet yokluğundan davanın reddine karar verilmiştir.
Olayların oluş şekline ve davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle reddinin doğru olmadığı noktasındas sayın çoğunluk ile aramızda bir ayrılık bulunmamaktadır.
Çoğunluk ile uyuşmazlık konusu, somut olayda zorunlu dava arkadaşlığı bulunup bulunmadığı, bir başka ifadeyle davacıdan taşınmazı satın alan, ancak davada taraf olmayan şahsın resen davaya dahil edilip edilemeyeceğine ilişkindir.
Sayın çoğunluğun “ …maddi vakıanın açıklığa kavuşturulması anlamında, ilk el konumunda olan kişinin de bu davada taraf olarak yer alması gerektiği tartışmasızdır” şeklindeki görüşüne katılmak mümkün değildir.
Zorunlu dava arkadaşlığı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 59. maddesinde “ Maddi hukuka göre, bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi gereken hallerde, mecburi dava arkadaşlığı vardır.” denmektedir.
Devam eden 60. maddede ise “mecburi dava arkadaşları ancak birlikte dava açabilir veya aleyhlerine de birlikte dava açılabilir. Bu tür dava arkadaşlığında, dava arkadaşları birlikte hareket etmek zorundadır…” hükmü bulunmaktadır.
İhtiyari dava arkadaşlığında ise dava arkadaşları birbirinden bağımsız hareket ederler.(58.m)
Yine aynı yasanın 24. maddesinde “Kanunda açıkça belirtilmedikçe, hiç kimse kendi lehine olan davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz.”, 25.maddede ise “ Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hakim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davaranışlarda dahi bulunamaz…” demektedir.
Somut olay, tapu iptal tescil davası olup “tarflarca getirilme ilkesine” tabidir. Hiçbir şekilde kamu düzeni ile ilgisi bulunmamaktadır.
 Dava, niteliği gereği, dava tarihindeki tapu maliki aleyhine açılmalıdır. Nitekim davacı tapu maliki aleyhine dava açmıştır. Ara malik niteliğindeki şahıs ise olsa olsa ihtiyari dava arkadaşı olur ki ancak davacının talebi ile davalı olabilir. Davalı ile ara malik birlikte hareket etmek zorunda olmadığı gibi davanın niteliği gereği menfaatleri de çatışmaktadır. Bu davada ispat külfeti davacıya düştüğünden, davanın ispatı açısından önemli olan ara malikin beyanlarının alınması, taraflardan birinin lehine olabileceği gibi aleyhine de olabilecektir. Bu durumda yukarıda belirtildiği üzere mahkeme davacıya yol gösterme durumuna düşecek ki usul yasası bunu yasaklamıştır.
Bir başka açıdan ise, dava dışı şahsın davaya katılması mahkeme tarafından isteniyor ise bu hususun yerine getirilmemesi halinde usulü eksiklikten (somut olayda taraf teşkili yapılmadığından) davanın reddedilmesi gerekir ki eldeki davada bunu söylemek mümkün değildir.
Sayın çoğunluk görüşünün yasal dayanağına ortaya koymamıştır.
Açıklanan bu nedenlerle, yerel mahkeme kararının aktif husumet nedeniyle davanın reddinin doğru olmadığı gerekçesiyle bozulması gerektiği düşüncesiyle  sayın çoğunluğun ara malikin davaya dahil edilmesi yönündeki gerekçesine katılmıyorum.