Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2019/44 E. 2020/5350 K. 22.10.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2019/44
KARAR NO : 2020/5350
KARAR TARİHİ : 22.10.2020

MAHKEMESİ:… BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda ilk derece mahkemesince, asıl ve birleştirilen davanın reddine dair verilen kararın asıl ve birleştirilen davada davacılar tarafından istinafı üzerine … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince, istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin olarak verilen karar asıl ve birleştirilen davada davacılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
KARAR-
Dava, hile ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Davacılar, davalı … ve …’e yönelttikleri asıl davada, mirasbırakan babalarından kalan dava dışı 2 ada 168 parsel sayılı taşınmazın dava dışı … ’e satışı, dava konusu 230 ada 30 ve 31 parsel sayılı taşınmazların ise intikallerinin yapılması konusunda dava dışı anneleri …’e vekaletname verdiklerini, ancak taşınmazların muvazaalı olarak 07.09.2001 tarihinde davalı kardeşleri …’e satış yoluyla devredildiğini öğrendiklerini, vekalet görevinin kötüye kullanıldığını, Türkçe bilmeyen ve okuma yazması olmayan vekil annelerinin, dava konusu taşınmazların satışından haberdar olmadığını söylediğini, davalı …’in de dava konusu taşınmazları vekil tayin ettiği bacanağı dava dışı … eliyle baldızı olan diğer davalı …’e 30.09.2013 tarihinde satış yoluyla muvazaalı olarak devrettiğini, birleştirilen davanın açılmasından sonra taşınmazı edinen ve akrabalık ilişkisi bulunan davalı …’nin iyiniyetinden söz edilemeyeceğini, bedeller arasında fahiş fark olup zararlandırıldıklarını, herhangi bir satış bedeli ödenmediğini, mirasçılardan dava dışı Mehmet Demirel’in miras payını 03.04.1985 tarihinde davacılardan Halil’e satış vaadinde bulunduğunu ileri sürerek dava konusu 230 ada 30 ve 31 parsel sayılı taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile adlarına ve diğer mirasçılar adına payları oranında tescilini istemişler; davacılar, davalı …’e yönelttikleri birleştirilen davada; dava konusu 230 ada 30 ve 31 parsel sayılı taşınmazların eşit şekilde bütün mirasçılara ait olması için dava dışı annelerine vekaletname verdiklerini fakat davalı kardeşleri İsrafil’in yaşlı annelerini kandırarak, onun cahilliğinden, okuma yazma, Türkçe dahi bilmeyişinden faydalanarak taşınmazları üzerine aldığını ileri sürerek davalı … adına olan tapu işlemlerinin iptali ile mağduriyetlerinin giderilmesini istemişler; davacılar vekili aşamalarda, davacıların payları oranında eksik harcı tamamladıklarını, davalılardan İsrafil’in çifte vatandaşlık alma bahanesi ile okuma yazma ve Türkçe bilmeyen annesine aldırdığı vekaletname ile tüm mal varlığını üstüne aldığını, hile yolu ile işlemleri yaptığını, dava dışı vekil … ’nın da kötüniyetli olup, vekalet görevini kötüye kullandığını; istinaf aşamasında verilen gönderme kararından sonra, asıl ve birleştirilen davada vekalet görevinin kötüye kullanılmasına ve hile hukuksal nedenine birlikte dayanıldığını, ama öncelikli olarak vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayanıldığını, vekil anne … ’nın dolaylı da olsa davalı … ile birlikte hareket ederek vekalet ilişkisini kötüye kullandığını beyan etmiştir.Asıl ve birleştirilen davada davalı …, davanın zamanaşımına uğradığını, vekil anneleri ile aynı evde yaşayan davacıların satış işlemini bildiklerini, ancak duydukları husumet nedeniyle eldeki davayı açtıklarını; asıl davada davalı …, zamanaşımı süresinin geçtiğini, dava konusu taşınmazları davalı …’den bedeli mukabilinde satın aldığını, satış bedelini kısım kısım davalıya elden ödediğini, ilk açılan ve birleştirilen davadan haberdar olmadığı için kötüniyetten söz edilemeyeceğini, dava konusu taşınmazların komşu parsellerini de satın alıp birleştirerek özel tıp merkezi yapmayı planladıklarını, taşınmazın 300.000 TL bedelle satın alındığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır. İlk derece mahkemesince, asıl davanın pasif husumet yokluğundan, birleştirilen davanın aktif husumet yokluğundan reddine dair verilen kararın davacılar tarafından istinafı üzerine … Bölge Adliye Mahkemesince, davanın hile ya da vekalet görevinin kötüye kullanılmasına veya her ikisine dayalı olarak açılıp açılmadığının açıklattırılması gereğine değinilerek dosyanın yeniden görülmesi için ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş; gönderme kararından sonra yapılan yargılama sonucunda ilk derece mahkemesince, dava dışı vekil Zeliha’nın iradesinin davalı oğlu İsrafil tarafından hileyle sakatlandığı, vekilin zararlandırma kastıyla hareket ettiğinden ve vekalet görevini kötüye kullandığından söz edilemeyeceği, zira vekilin iradesinin bulunmadığı, hile iddiası bakımından ise vekilin, 2-3 yıl sonra satışı çocuklarına söylediğini ifade etmesi karşısında 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle asıl ve birleştirilen davanın reddine karar verilmiş; anılan kararın davacılar tarafından istinafı üzerine … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince, dava dışı vekilin zararlandırma kastıyla hareket ettiğinin ispatlanamadığı, hile iddiası bakımından da hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu 230 ada 30 ve 31 parsel sayılı taşınmazların tamamı mirasbırakan … adına kayıtlı iken 15.11.1976 tarihinde ölümü üzerine … Sulh Hukuk Mahkemesinin 09.11.1989 tarih 1989/157 Esas sayılı veraset ilamına göre 9/36 payının dava dışı eşi … ’ya, 3/36’şar payının davacı çocukları … , … , davalı oğlu İsrafil ile dava dışı çocukları F… , … , … , … , … ve … ’ye kaldığı, davacı …’in … Noterliğinin 30.01.1990 tarih 863 yevmiye no’lu, davacı …’ın da Adana 5. Noterliği’nin 16.07.2001 tarih 9331 yevmiye no’lu vekaletnamesi ile dava dışı anneleri …’i intikal, elbirliği mülkiyetini paylı mülkiyete çevirme ve satış konularında yetkili kıldıkları, dava dışı diğer mirasçıların da aynı şekilde dava dışı annelerine vekaletname verdikleri, dava dışı vekil …’in 07.09.2001 tarihinde kendi adına asaleten, davacılar ile dava dışı diğer mirasçılara vekaleten hareketle dava konusu 230 ada 30 ve 31 parsel sayılı taşınmazların intikalini yaptırıp paylı mülkiyete çevirerek tamamını davalı oğlu İsrafil’e satış yoluyla temlik ettiği, davalı …’in de dava konusu taşınmazları 30.09.2013 tarihinde dava dışı vekili ve bacanağı … eliyle davalı baldızı …’e satış yoluyla temlik ettiği, 07.09.2001 satış tarihi itibariyle dava konusu taşınmazların toplam değerinin 262.286,00 TL, davacıların temlike konu 3/36’şar payına isabet eden değerin ayrı ayrı 21.857,16 TL olduğunun keşfen saptandığı, resmi senette ise dava konusu taşınmazların tamamının 1 milyar ETL bedelle davalı …’e temlik edildiği anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; “Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK’nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır. Vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince, davacılar tarafından hile ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenlerine birlikte dayanılmış olup, dava dışı vekilin aldatıldığı iddia edilmiş ise de dava tarihi itibariyle sağ ve taraf ehliyetine sahip olan vekilin bu yönde bir davası bulunmadığından davacıların hile hukuksal nedenine dayalı taleplerinin reddi sonuç itibariyle doğrudur. Ancak, vekilin aldatılmış olmasının vekalet görevinin kötüye kullanılması kapsamında olduğu da kuşkusuzdur. Eldeki davada tanık olarak dinlenen dava dışı vekil Zeliha’nın beyanları ve dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiası sabit olup, son kayıt maliki davalı …’in de, ilk el davalı …’in eşinin kardeşi olması sebebiyle iyiniyetli sayılamayacağı açıktır.Hal böyle olunca; davacıların, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Asıl ve birleştirilen davada davacıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 373/1. maddesi uyarınca … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 sayılı HMK’nın 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren … Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 22.10.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.