YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2019/4157
KARAR NO : 2020/5087
KARAR TARİHİ : 15.10.2020
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TAZMİNAT
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil-tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’nün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa bedelin tahsili isteğine ilişkindir.
Davacılar, davalılardan …’in davacı …’in eski eşi, davalı …’ın ise …’in ablası olduğunu, … ile …’in evli olduğu dönemde …’in işlerinin iyi gitmemesi nedeniyle dava konusu 1 nolu bağımsız bölümü teminat göstererek kredi kullanabilmesi için …’e satış yetkisi de içeren vekaletname verildiğini, ancak …’in vekalet görevini kötüye kullanarak, kredi borcunu ödemesine rağmen taşınmazı geri vermeyip diğer davalı ablasına satış suretiyle devrettiğini, onun da davalı …’a sattığını, …’nin daha önceden de taşınmazda kiracı olması nedeniyle durumu bildiği, iyiniyetli olmadığını ileri sürerek, taşınmazın tapu kaydının iptali ile davacılar adına tapuya kayıt ve tesciline, olmadığı taktirde dava tarihi itibariyle belirlenecek değerinin davalılardan tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar, iddiaların yersiz olduğunu, dava konusu taşınmazın bedeli karşılığında devredildiğini belirterek, davanın reddini savunmuşlardır.
Vekalet görevinin kötü kullanıldığının kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece “…Somut olayda, dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçiminden, inançlı işlem hukuksal nedenine dayanıldığı anlaşılmaktadır…Hal böyle olunca; tarafların tüm delilleri toplanarak yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirme yapılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı biçimde hüküm kurulması isabetsizdir…” gerekçesiyle bozulmuş, bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde mahkemece davacıların iddiasını yazılı delille ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, mahkemenin Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğar. Diğer taraftan yerel mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu müessese, mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararındaki esas çerçevesinde işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirir (09.05.1960 gün, 21/9 sayılı YİBK).
Eldeki davada; bozmaya uyulmakla ilgilileri yönünden usulü kazanılmış hak doğmasına karşın bu temel usul kuralı gözardı edilerek bozma gerekleri yerine getirilmemiştir.
Öte yandan bilindiği üzere, bu tür iddialar (inançlı işlem) 05.02.1947 tarih ve 20/6 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı uyarınca ancak yazılı delille, yazılı delil yok ise yemin delili ile kanıtlanabilir. Delil başlangıcı bulunmayan hallerde tanık delili ile inançlı işlemin ispatı mümkün değildir.
Somut olayda, davacılar İçtihatları Birleştirme Kararının aradığı anlamda yazılı delil ibraz edememişse de; dava dilekçesinde açıkça yemin deliline de dayanmış olup mahkemece, davacılara yemin hakkı hatırlatılmadan sonuca gidilmiştir.
Hâl böyle olunca, davacılara yemin teklif etme hakkının hatırlatılması ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması isabetsizdir.
Davacıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 15/10/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.