Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2019/4142 E. 2021/3139 K. 08.06.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2019/4142
KARAR NO : 2021/3139
KARAR TARİHİ : 08.06.2021

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil-elatmanın önlenmesi-ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece asıl ve birleşen davaların reddine ilişkin olarak verilen karar asıl davada davacı- birleştirilen davada davalı Şirket ve asıl davada davalı-birleştirilen davada davacı … vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli olarak temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 08.06.2021 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Avukat … ile temyiz edilen davalı … vekili Avukat … geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalı … vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-
Asıl dava, inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil- birleşen dava ise çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.
Davacı, davalı …’dan aldığı faiz karşılığı borç para nedeniyle maliki olduğu 659 parsel sayılı taşınmaz ile 1.265.000,00 TL meblağlı senedin teminat olarak verildiğini, 1.2.2010 tarihinde imzalanan protokolde ödeme takviminin belirlendiğini, ancak davalı …’ın sözleşmeye aykırı olarak taşınmazı diğer davalı …’e danışıklı olarak temlik ettiğini, aynı şekilde senedin de danışıklı olarak üçüncü kişilere ciro edildiğini, icraya konan senet bedelinin ödendiğini ileri sürerek tapu iptal ve tescile karar verilmesini istemiştir.
Davalı …, protokolün dava dışı şirket ile imzalandığını ve borçları karşılığı 14.11.2008 tarihinde taşınmazın kendisine devredildiğini, borçların tamamının ödenmediğini, ekonomik zorluk nedeniyle diğer davalıya taşınmazı sattığını, iddiaların yerinde olmadığını belirtip davanın reddini savunmuş; diğer davalı … ise, tapu siciline güvenerek taşınmazı satın aldığını belirtip davanın reddini savunmuş, birleşen davasında ise; kayden maliki olduğu 659 parsel sayılı taşınmazın davalı tarafından haksız olarak işgal edildiğini ileri sürerek elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğinde bulunmuştur.
Mahkemece, asıl davanın davalı … yönünden kabulüne, birleşen davanın reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece, “… Bu durumda taraflar arasındaki çekişmenin, son kayıt maliki İdris’in iyiniyetli olup olmadığı ve protokolde geçen paranın davacı şirket tarafından ödenip ödenmediği noktasında toplandığı açıktır. O hâlde; taşınmazın akit tarihlerindeki gerçek değeri, davalılar arasındaki beşeri ilişki, davalı … hakkındaki ekonomik sosyal durum araştırması, alım gücü, tanık anlatımları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, davalı …’in Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanabileceği söylenemez. Esasen bu husus mahkemeninde kabulündedir. Ancak, dosyada yer alan bilgi ve belgelere göre; davacı şirketin 10.7.2010 tarihinde keşide ettiği ve davalı …’ın alacaklı olduğu 1.265.000,00 TL meblağlı senedin icra takibine konu olduğu, ayrıca davacı şirket ile davalı … arasında aynı tarihte (10.7.2010) imzalanmış ödünç sözleşmesine göre de davacı şirketin davalı …’dan 1.217.000,00 TL borç aldığı görülmektedir.Ne var ki; davalı … savunmalarında, 01.02.2010 tarihli protokolde sözü edilen senet ile icraya konan senedin aynı senet olmadığı ve davacının protokolde kararlaştırılan borcu ödemediği yönündeki itirazları mahkemece yeterince açıklığa kavuşturulmadan 13.07.2012 tarihli anlaşma ile davacının borçlarını ödediğinden söz edilerek sonuca gidilmiştir. Hemen belirtilmelidir ki; davacının, inanç sözleşmesi iddiası ile sunduğu belgeye göre taşınmazın tapu kaydının iptali ve adına tescilini isteyebilmesi için Türk Borçlar Kanununun 97. maddesi uyarınca öncelikle kendi edimini yerine getirmesi zorunludur. Hâl böyle olunca; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 97. maddesi uyarınca 1.2.2010 tarihli protokole göre davacının kendi edimini yerine getirip getirmediğinin araştırılması, tarafların bu husustaki iddia ve savunmaları üzerinde yeterince durulması, delillerinin toplanması, sonucuna göre asıl ve birleşen davalar hakkında bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.” gerekçesi ile bozulması üzerine bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacı şirket ile davalılardan arasında 01.02.2010 tarihinde imzalanan adi yazılı protokole göre, şirketin aldığı 1.000.000,00 TL borca karşılık 659 parsel sayılı taşınmaz ile 1.120.000,00 TL meblağlı senedin teminat olarak verildiği, borcun ödenmesi halinde taşınmazın iadesi ya da belirtilen kişiye devrinin kararlaştırıldığı ve davacının maliki olduğu çekişme konusu 659 parsel sayılı taşınmazın 14.11.2008 tarihli resmi akit ile davalı …’a, ondan da 16.2.2010 tarihinde diğer davalı …’e satış suretiyle temlik edildiği kayden sabittir.
Belirtmek gerekir ki, taraflar arasındaki uyuşmazlık, iki ayrı sözleşmenin bulunup bulunmadığı noktasında düğümlenmekte olup, davacı ile davalı … ile 01/02/2010 tarihinde protokol yapıldığı, borcun 1.000.000,00TL olduğu, 659 nolu parselin teminat olarak verildiği, ayrıca 1.120.000,00TL teminat senedin verildiği, ancak bu senedin 1.265.000,00TL’lik senet ile değiştirildiği ve dava dışı ‘e verildiği, onun tarafından Ankara 9.İcra Müdürlüğü’nün 2011/10188 sayılı dosyası ile icraya konulduğu, …, 47.Noterliğinin 13/07/2012 tarih 23015 yevmiye nolu satış vaadi sözleşme gereğince Kuşadasındaki B Blok Birinci Bodrum 10,11,12 nolu bağımsız bölümler ile birinci kat 21,22 nolu bağımız bölümlerin 900.000,00TL karşılığında Of-Taş Of A.Ş. den…’e devredileceğinin belirtildiği, yine 13/07/2012 tarihinde Of-Taş Of A.Ş. İle ….,arasında imzalanan protokol gereğince Ankara 9. İcra Müdürlüğünün 2011/10188 sayılı icra dosyasından dolayı Kuşadasındaki 5 dairenin verileceğinin kararlaştırıldığı, davacının bu bonoya dayalı borcu 13.07.2012 tarihli protokol kapsamında ödediği anlaşılmaktadır.
Her ne kadar davalı … iki ayrı sözleşme olduğunu savunmuşsa da, 1.120.000.00 TL lik alacağı için Ankara 17.İcra Müdürlüğünün 2012/17967 sayılı icra dosyasında davacı şirket aleyhine başlattığı icra takibinde kambiyo senedine değil, taraflar arasında düzenlenen 10.07.2010 tarihli A seri 000329 seri numaralı ödünç sözleşmesine dayandığı ve 01.02.2010 tarihli sözleşmede 1.120.000.00 TL lik senedin davalıya verildiği anlaşıldığına göre senedin dayanağı olan sözleşme esas alınarak ilamsız icra takibine girişilmesi hayatın olağan akışına aykırıdır.
Hal böyle olunca, davalı tarafından borç kaynağı birbirinden farklı iki ayrı sözleşmenin varlığının ispat edilemediği gözetilerek ve davacının 1.265.000.00 TL lik borcu ödediği sonucuna varılarak davanın kabulüne karar verilmesi ve birleşen davanın da asıl davanın sonucuna göre değerlendirilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Tarafların temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerinde görüldüğünden, kabulüyle hükmün (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenlerine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, 24.11.2020 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden taraflar vekilleri için 3.050.00.’şer TL. duruşma vekâlet ücretinin karşılıklı alınıp verilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08/06/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.