Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2019/3484 E. 2020/5924 K. 12.11.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2019/3484
KARAR NO : 2020/5924
KARAR TARİHİ : 12.11.2020

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’nün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Asıl davada davacı …, mirasbırakan babası …’in maliki olduğu 691 ada 4 parsel sayılı taşınmazdaki 1 nolu bağımsız bölümü davalı …’a, 2 nolu bağımsız bölümü damadı dava dışı …’e, onun da eşi davalı …’ye satış suretiyle temlik ettiğini, işlemlerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, mirasbırakanın mal satmaya ihtiyacı olmadığı gibi davalıların da alım güçlerinin bulunmadığını ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile miras payı oranında adına tesciline, olmazsa tenkise karar verilmesini istemiş, 08.10.2013 tarihli ıslah dilekçesiyle 3 nolu bağımsız bölümün davalılar adına olan tapu kaydının iptali ile davacı adına tescilini talep etmiştir.
Davalı …, davayı kabul etmiş; diğer davalı … taşınmazın bedeli karşılığında satın alındığını, 2 nolu dairenin inşaatını da dava dışı eşi ile birlikte yaptıklarını belirterek davanın reddini savunmuş, karşı davasında ise, davalı …’ın 1 nolu bağımsız bölümün devrine ilişkin muvazaa iddiasını kabul ettiğinden 1 nolu bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile miras payı oranında adına tescilini istemiştir. Karşı dava tefrik edilerek eldeki dosya esasına kaydedilmiştir.
Mahkemece, temliğin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan …’in 23.03.2009 tarihinde ölümü ile geriye çocukları …, davalı … ve davacı …’nin kaldığı, …’ın 29.07.2016 tarihinde bekar ve çocuksuz öldüğü, geriye mirasçı olarak davacı ve davalının kaldığı, asıl davada davacı ve davalı sıfatı birleştiğinden karar verilmesine yer olmadığına karar verildiği, dava konusu 691 ada 4 parsel sayılı taşınmazda bulunan zemin kat 1 nolu bağımsız bölümün mirasbırakan tarafından 06.07.2007 tarihinde 34.000TL bedelle satış suretiyle davalıya devredildiği, aynı yerdeki birinci kat 2 nolu bağımsız bölümün ise mirasbırakan tarafından 24.05.1995 tarihinde davacının eşi …’e satış suretiyle devredildiği, onun da 27.06.2001 tarihinde taşınmazı davacıya temlik ettiği, aynı yerdeki ikinci kat 3 nolu bağımsız bölümün ise mirasbırakan adına kayıtlı iken mirasçılarına intikal ettiği anlaşılmaktadır.
Uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince, mirasbırakanın 1 nolu bağımsız bölümü davalı …’a, 2 nolu bağımsız bölümü davacının eşine devrettiği, 3 nolu bağımsız bölümü ise üzerinde bıraktığı, mirasçı …’ın açtığı davada davalının kabulünün eldeki davada esas alınamayacağı, kaldı ki Fazıl’ın 30.03.2011 tarihli celsede “Ben de yazılı beyanda bulunacağım süre verilsin, ben her ne kadar geçen celse davayı kabul ettiğimi beyan etmiş isem de, ben açılan davayı tamamen kabul etmiyorum, sadece 2. kat bağımsız bölümdeki 82 m2’lik hissemi ağabeyime vermeyi kabul ediyorum, dairem üzerine tedbir konulmuş ise kaldırılmasını talep ediyorum.” şeklinde beyanından 3 nolu bağımsız bölüm yönünden davayı kabul ettiği sonucuna varılamayacağı gibi dosya kapsamından da mirasbırakanın mal kaçırma kastıyla hareket etmediği açıktır.
Hâl böyle olunca; davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması isabetsizdir.
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 12.11.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.