Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2019/338 E. 2019/3811 K. 13.06.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2019/338
KARAR NO : 2019/3811
KARAR TARİHİ : 13.06.2019

MAHKEMESİ:ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ: TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vasisi tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’nin raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, ehliyetsizlik ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali tescil istemine ilişkindir.Davacı vasisi, kısıtlı … ’un ehliyetsiz olduğunu, davalı vekil … bu durumu bildiği halde kısıtlı … ’ten hile ile aldığı vekaletnameyi kullanarak kısıtlının maliki olduğu 71 ada 644 parsel sayılı taşınmazdaki 3 nolu bağımsız bölümü diğer davalı …’e satış suretiyle temlik ettiğini ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile davacı … adına tesciline, olmadığı takdirde 8.000,00 TL’nin davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.Davalı …, davaya cevap vermemiş, diğer davalı … davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, davacının vekaletname ve işlem tarihinde fiil ehliyetinin bulunduğunun Adli Tıp Kurumu raporu ile sabit olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacı (kısıtlı) … ’un … 3. Noterliği’nin 15.05.2012 tarihli vekaletnamesi ile dava dışı …’ı vekil tayin ettiği, …’ın da tevkil yetkisine dayanarak … 3. Noterliği’nin 16.05.2012 tarihli vekaletnamesi ile dava dışı …’u vekil tayin ettiği, vekil …’nin davacının maliki olduğu 71 ada 64 parsel sayılı taşınmazdaki 3 nolu bağımsız bölümü 25.05.2012 tarihinde davalı …’a satış suretiyle devrettiği, yargılama sırasında … 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2012/572 Esas, 2012/633 Karar sayılı kararı ile oğlu …’un vasi tayin edildiği, Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulunun 10.09.2014, Adli Tıp Kurumu Genel Kurulunun 14.05.2015 tarihli raporlarında davacının vekaletnamenin düzenlendiği ve satışın yapıldığı tarihlerde fiil ehliyetini haiz olduğunun belirtildiği anlaşılmaktadır.Hemen belirtilmelidir ki; Adli Tıp Kurumundan alınan raporlar ile davacının, akit ve vekaletname tarihlerinde hukuki işlem ehliyetini haiz olduğu saptanarak ehliyetiszlik iddiası bakımından davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Ancak davacı, ehliyetsizlik iddiası yanında, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasına da dayanmıştır.Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) aynen; “Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK’nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.Vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olayda; 25.05.2012 tarihinde satışın yapıldığı, mahkemece, vekalet görevinin kötüye kullanılması iddiası bakımından bir araştırma yapılmadığı anlaşılmaktadır.Hal böyle olunca, süresinde tanık deliline dayanan tarafa tanık isimlerini bildirmesi için süre verilmesi, bildirdiği takdirde tanıkların dinlenmesi, vekalet görevinin kötüye kullanılması iddiası bakımından yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde araştırma yapılarak, taraflarca bildirilen tüm delillerinin toplanması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturma ile yetinilip yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.Davacı vasisinin temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 13/06/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.