Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2019/3355 E. 2020/6233 K. 25.11.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2019/3355
KARAR NO : 2020/6233
KARAR TARİHİ : 25.11.2020

MAHKEMESİ : … BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ V TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekilinin istinaf başvurusu üzerine, … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince, davacının inançlı işlem iddiasını ispata yarayacak yazılı bir belgesi bulunmadığı gibi delil başlangıcı sayılacak bir bulgunun da var olmadığı, yemin deliline de dayanmadığı, davanın reddinin bu gerekçe ve sonucu itibariyle doğru olduğu gerekçesiyle davacı tarafın istinaf başvurusunun HMK’nın 353/(1).b.2 maddesi uyarınca kabulüyle, yerel mahkeme kararının kaldırılarak davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’nin raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, dava dışı eşi … … ile birlikte …’da işçi olarak çalışmakta iken Türkiye’deki gereken işleri görmesi için başka kocadan olma kızı olan davalı …’ya vekaletname verdiğini, …’nın düştüğü borç batağından kurtulmak için daha önceden tanıdığı dava dışı … …’ten faizle borç para alıp borca teminat amacıyla adına kayıtlı 1337 ada 20 parsel sayılı taşınmazdaki 1 nolu bağımsız bölümü vekil sıfatıyla …’e bedelsiz devrettiğini, …’in de taşınmazı aldıktan 5 gün sonra birlikte iş yaptığı dava dışı…’e,…’in de 2 ay sonra diğer davalı …’ye devrettiğini, yapılan taşınmaz devirlerinin tarafların gerçek iradesini yansıtmadığını, geçerli olmadığını ileri sürerek tapu iptali ve tescil istemiştir.
Davalı …, taşınmazı dava dışı…’ten 37.000,00 TL bedel ödeyerek iyiniyetli olarak satın aldığını, dava dilekçesinde adı geçen diğer kişileri tanımadığını belirtip davanın reddini savunmuştur.
Davalı …, savunma getirmemiştir.
İlk Derece Mahkemesince, davacının tarafı olduğu temlik işleminin muvazaalı olduğunu yazılı delille ispatlayamadığı, davalı …’nin taşınmazı edinmede iyiniyetli 3. kişi konumunda olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekilinin istinaf başvurusu üzerine, … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince, davacının inançlı işlem iddiasını ispata yarayacak yazılı bir belgesi bulunmadığı gibi delil başlangıcı sayılacak bir bulgunun da var olmadığı, yemin deliline de dayanmadığı, davanın reddinin bu gerekçe ve sonucu itibariyle doğru olduğu gerekçesiyle davacı tarafın istinaf başvurusunun HMK’nın 353/(1).b.2 maddesi uyarınca kabulüyle, yerel mahkeme kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; davacının 31.01.2013 tarihinde kızı olan davalı …’yı vekil kıldığı, vekilin davacıya ait 1 nolu dükkanı 06.03.2013 tarihinde dava dışı …’e satış suretiyle temlik ettiği, …’in 11.03.2013 tarihinde dava dışı…’e,…’in de 31.05.2013 tarihinde davalı …’ye devrettiği sabittir.
Hemen belirtilmelidir ki; davacı dava dilekçesinde açıkça, kendisi ile davalı … arasındaki vekalet görevinin kötüye kullanılmasına dayanmış olup, … ile dava dışı … arasındaki ilişkininin inançlı işlem niteliğinde olması davacının dayandığı hukuki sebebin inançlı işlem olduğu anlamına gelmemektedir. Dava dilekçesi içeriğinden ve iddianın ileri sürülüş biçiminden, davada, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenlerine dayanıldığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karış en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesi (818 sayılı Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; “Vekil, vekalet borcunun bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hallerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekalet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır.
Vekaletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK’nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumlulu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilimiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Hal böyle olunca, yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca inceleme yapılması, toplanan ve toplanacak deliller (usulünce bildirilmiş olmak kaydıyla) doğrultusunda bir karar verilmesi gerekirken davanın hukuki niteliğinde yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.
Davacının yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK’nun 371/1-a maddesi gereğince … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, HMK’nun 373/2. maddesi gereğince dosyanın kararı veren … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.11.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.