Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2019/3275 E. 2019/6736 K. 18.12.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2019/3275
KARAR NO : 2019/6736
KARAR TARİHİ : 18.12.2019

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil, menfi tespit davası sonunda, yerel mahkemece asıl ve birleştirilen davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava konusu 21 no’lu bağımsız bölüme yönelik asıl dava; inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, birleştirilen dava ise; menfi tespit isteğine ilişkindir.
Davacı, asıl davada; davalı …’ın, …9. İcra Müdürlüğü’nün 2007/5814 Esas sayılı dosyasından hakkında yaptığı icra takibi neticesinde çekişmeye konu 9 parça taşınmazının cebri icrada davalılara ihale edildiğini, ancak İcra İflas Kanunu’nun 16. ve 110. madde hükümleri gereğince icra emrinin tebliğ tarihinden itibaren 2 yıl içinde satış istenmesi zorunlu olduğu halde iki yıllık yasal süre geçirildikten sonra ihalelerin yapıldığını, taşınmazların gerçek değerlerinin çok altında ihale edildiğini, öte yandan çekişme konusu taşınmazlardan 7404 ada 27 parseldeki 21 nolu dükkanını, 19.02.2007 tarihli belgeye istinaden teminat amaçlı olarak davalıya devrettiğini, yine bu sözleşmede borç ödeninceye kadar dükkanın kirasını kendisinin alacağı kararlaştırıldığı halde, davalı …’ın kira bedellerini de almasına engel olduğunu ileri sürerek, tapu iptal ve tescile, bu mümkün olmadığı takdirde tasarrufun iptaline, bu da mümkün olmadığı takdirde maddi ve manevi tazminata hükmedilmesine, davalı … tarafından tahsil edilen kira bedeli 370.000.-TL’nin de faizi ile birlikte tahsiline, yine aynı konuda iki ayrı karar verildiğinden yargılamanın yenilenmesine karar verilmesini istemiştir.
Bozma sonrası açılan birleştirilen davada davacı; davalı …’a olan 1.015.000 TL’lik borcu nedeniyle asıl davaya konu 21 no’lu bağımsız bölümü teminat amacıyla devrettiğini, 15.05.2007 tarihinde borcun ödenmemesi nedeniyle aleyhine icra takibi yapıldığı gibi çekişmeli taşınmazın da iade edilmediğini, bir gayrimenkul değerleme ve danışmanlık şirketinden aldırdığı rapor uyarınca 15.05.2007 tarihinde 21 no’lu depolu dükkanın değerinin 955.000,00 TL olduğunun tespit edildiğini ileri sürerek, davalıya 60.000,00 TL borcu kaldığının ve fazlasını borçlu olmadığının tespitini istemiştir. Davalı …, taşınmazın aynına yönelik davaların taşınmazın bulunduğu yerde açılması gerektiğini, davalılar ile aralarında mecburi dava arkadaşlığı olmadığını, Gölbaşı’ndaki çekişmeye konu taşınmazı ihale alıcısından iyiniyetli olarak satın aldığını, ihalenin feshi hususunda açılan davanın reddedilip dereceattan geçmek suretiyle kararın kesinleştiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı … Bayazıt, dava dilekçesinin ve taleplerin açık olmadığını, davalılarla aralarında zorunlu dava arkadaşlığı olmadığından davaların ayrılması gerektiğini, davacının aynı iddialarla 25’den fazla dava açtığını, ihalenin feshi husununda açtığı davaların reddedilip kesinleştiğini, kaldı ki yasal iki yıllık sürenin satış isteme konusunda olup, ihalenin iki yıllık süre içerisinde yapılmasının zorunlu olmadığını, davacının 21 nolu bölüm ile ilgili açtığı davanın da … 8. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2009/429 Esas, 2011/24 sayılı kararı ile reddedildiğini ve Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleştiğini, bu taşınmazla ilgili davacı ile aralarında inanç sözleşmesi bulunduğunu, kira bedellerini de davacının tahsil ettiğini, kiracının tahliyesinden sonra da kiraya verilmediğini belirterek davanın reddini istemiştir.
Davalı …, diğer davalıları tanımadığını, dava konusu yeri cebri icrada satın aldığını, davacının aynı konuda tekrar tekrar dava açmasından bıktığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı …, savunma getirmemiştir.
Mahkemece, davacının ihalenin feshi taleplerinin daha önceden icra mahkemelerinde açılan davalarda değerlendirildiği, yolsuz tescil hukuksal nedenine dayalı davasının hukuki dayanağının ve tasarrufun iptali davasının yasal şartlarının oluşmadığını, öte yandan yargılamanın iadesinin de kendi mahkemesinden istenebileceği gerekçesi ile davanın reddine ilişkin karar, Dairece; ‘’ … Hemen belirtmek gerekir ki, çekişmeye konu yapılan 21 nolu bağımsız bölüm haricindeki taşınmazlar bakımından davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davacının bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine. Davacının öteki temyiz itirazlarına gelince; … 21 nolu bağımsız bölümün davacı tarafından inançlı işleme dayalı olarak davalı …’a temlik edildiği, her ne kadar inaçlı işlemin belgesi olan 19.02.2007 tarihli ”İbraname ve Taahhütname” başlıklı belgede borcun ödenmesi konusunda bir tarih belirlenmiş ve bu tarih geçmiş ise de, davalının alacağına karşılık taşınmazı devraldığı halde, alacağından da vazgeçmeyerek davacı hakkında icra takibi yaptığı da gözetilerek, … 9. İcra Müdürlüğü’nün 2007/5814 takip sayılı dosyasından anılan borcun tamamının tahsil edilip edilmediği üzerinde durularak, tamamının ödenip ödenmediğinin belirlenmesi, tamamı ödenmemiş ise 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 97. maddesi (818 sayılı Borçlar Kanununun 81. maddesi) hükmü değerlendirilerek varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile yetinilerek 21 nolu bağımsız bölümle ilgili tapu iptal ve tescil isteği yönünden yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. ‘’ gerekçesiyle bozulmuş, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde davacının halen Ankara 9. İcra Müdürlüğü’nün 2007/5814 takip sayılı dosyasında davalı …’a olan borcunun devam ettiği anlaşıldığından 6098 sayılı TBK’nun 97. maddesi uyarınca asıl davanın reddine, birleştirilen davaya yönelik taleplerin açık olmadığı, bir kısım taleplerin daha önce onanan kısma yönelik olduğu gerekçesiyle de birleştirilen davanın reddine karar verilmiştir.
Öncelikle asıl davaya konu çekişmeli taşınmazın devri incelendiğinde; davacının maliki olduğu 7404 ada 27 sayılı parseldeki 21 no’lu depolu dükkanını 19.02.2007 tarihinde davalıya satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmıştır.
Bozma ilamında da değinildiği üzere, dava konusu 21 no’lu bağımsız bölüm yönünden taraflar arasında düzenlendiği anlaşılan 19.02.2007 tarihli ‘’ İbraname ve Taahhütname ‘’ başlıklı belgenin 05.02.1947 tarih ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklanan, inançlı işlemin belgesi niteliğinde olduğu tartışmasızdır.
Eldeki davanın sağlıklı bir çözüme kavuşturulması için aydınlatılması gereken husus, taraflar arasında 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 97. maddesi (818 sayılı Borçlar Kanununun 81. maddesi) uygulanırken davacı …’a yüklenecek miktarın tespitidir. Şöyle ki;
19.02.2007 tarihli belgeye konu davacının borcu sebebi ile davalı …’ın davacı hakkında …9. İcra Müdürlüğü’nün 2007/5814 sayılı dosyasından icra takibi yaptığı, davacının borca itiraz etmesi sebebi ile davalının… 23. Asliye Hukuk Mahkemesinde açmış olduğu itirazın iptali davasının 18.10.2007 tarih 2007/212 Esas, 2007/383 sayılı kararı ile kabul edilerek davacının davalı …’a borçlu olduğunun tespiti ile itirazın iptaline, takibin devamına, takip tarihinden itibaren 1.015.000,00 TL asıl alacağa yasal faiz uygulanmasına ve % 40 icra inkar tazminat tutarı olan 406.000,00 TL’nin davacı …’dan tahsiline karar verildiği, takip neticesinde davacının bir kısım taşınmazlarının cebri icrada satıldığı ve anılan icra dosyasının halen derdest olduğu anlaşılmaktadır.
Somut olayda, işin düğümlendiği nokta; davacının dava konusu 21 no’lu bağımsız bölümü iade alabilmek için TBK’nın 97. maddesi uyarınca davalı ile aralarındaki hangi miktarı ödemiş olması lazım geldiğidir. Bir başka söylemle, davacı taraf Ankara 9. İcra Müdürlüğü’nün 2007/5814 esas sayılı dosyasında devam eden ve karar anında mevcut olan borcu mu, yoksa taraflar arasındaki 19.02.2007 tarihli belgede belirtilen 1.015.000,00 TL’lik borcu mu ödeyecektir. Ve eğer 1.015.000,00 TL’lik borç ödenecek ise aynı belgede ödeme tarihi olarak kararlaştırılan 15.05.2007 tarihinin hukuki durumunun tespiti önem arz etmektedir.
Hemen belirtilmelidir ki, icra hukukunun kendine özgü koşulları mevcut olup, eldeki davada derdest icra takibi ispat hukuku anlamında önem arz etmektedir.
Mahkemece, bozma ilamından sonra taraflar arasında derdest olan icra dosyasındaki borcun dava tarihi itibariyle 1.674.723,13 TL olduğunun 06.09.2018 tarihli mali müşavir bilirkişisi raporu ile saptandığının görülmesi üzerine dava reddedilmiştir.
Ne var ki, taraflar arasındaki 19.02.2007 tarihli yazılı belgede icra takibine ilişkin bir husus kararlaştırılmadığı gibi, dava konusu 21 no’lu bağımsız bölümün davacının davalıya olan 1.015.000,00 TL borcunun teminatı olarak devredildiği açıktır.
Öte yandan, anılan belgede ödeme tarihi olarak kararlaştırılan 15.05.2007 tarihinde davacı (borçlu ) tarafından ödemenin yapılmaması ile davalı ( alacaklı ) tarafın mahrum kaldığı menfaat de yadsınamaz bir gerçektir.
O halde mahkemece düğümü çözmek için yapılacak iş; davacının, davalı …’dan aldığı 1.015.000,00 TL borcun 19.02.2007 tarihli sözleşmede kararlaştırılan ödeme tarihinden (15.05.2007 ) asıl dava tarihine kadar ( 19.06.2014 ) ulaştığı faizli miktarın bilirkişi raporu ile tespit edilmesi, anılan borç nedeniyle başlatılan icra takibinde davacıdan tahsil edilen toplam miktarın belirlenmesi, neticesinde faizli miktardan tahsil edilen toplam miktarın mahsubu ile artı bir değer kalması halinde bu bedeli depo etmesi için 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 97. maddesi uyarınca davacı tarafa usulüne uygun süre verilmesi, depo ettiği takdirde ya da icra takibinde tahsil edilen toplam miktarın faizli olarak belirlenen miktarı geçtiği anlaşılması halinde ( artı bir değer çıkmaması durumu ) iptal ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmesi, aksi halde davanın reddine karar verilmesi gerekirken, bozma gerekleri tam olarak yerine getirilmeden yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Kabule göre de; bozma gereklerinin tam olarak yerine getirildiğini söyleyebilme olanağı yoktur. Şöyle ki, bozma sonrası mahkemece sadece icra dosyasında davacının dava tarihi itibariyle borcunun bulunup bulunmadığı tespit edilmiş, borcun varlığı saptanarak dava reddedilmiş ise de; saptanan bu bedeli depo etmesi için davacı tarafa süre verilmeden sonuca gidilmiş olması da hatalıdır.
Davacının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre birleştirilen dava yönünden şimdilik inceleme yapılmasına yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18.12.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.