Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2019/300 E. 2020/6170 K. 19.11.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2019/300
KARAR NO : 2020/6170
KARAR TARİHİ : 19.11.2020

MAHKEMESİ : … BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 16. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda ilk derece mahkemesince asıl ve birleştirilen davanın kabulüne dair verilen kararın asıl ve birleştirilen davada davalı tarafından istinafı üzerine … Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin olarak verilen karar, asıl ve birleştirilen davada davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi …’un raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Asıl ve birleştirilen dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Asıl davada davacı … ile birleştirilen davada davacılar … ve …, mirasbırakan anneleri …’in dava konusu 27883 ada 1 parsel sayılı taşınmazda bulunan 8 no’lu bağımsız bölümü, mirastan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak 08.08.2011 tarihinde davalı torunu …’ya satış yoluyla temlik ettiğini ileri sürerek dava konusu 8 no’lu bağımsız bölümün tapu kaydının miras payları oranında iptali ile adlarına tescilini istemişlerdir.
Asıl ve birleştirilen davada davalı, aynı taşınmazda bulunan dava dışı 10 no’lu bağımsız bölümün de maliki olan mirasbırakanın denkleştirme amacıyla hareket ettiğini, ölene kadar mirasbırakanla dava konusu taşınmazda birlikte yaşadıklarını, yaşlı ve hasta olan mirasbırakana baktığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk derece mahkemesince, temlikin muvazaalı olduğu gerekçesiyle asıl ve birleştirilen davanın kabulüne dair verilen kararın asıl ve birleştirilen davada davalı tarafından istinafı üzerine … Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesince, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1920 doğumlu mirasbırakan …’in 18.12.2014 tarihinde ölümü üzerine davacı çocukları …, …, … ile 2006 yılında ölen oğlu …’dan olma davalı torunu … (1978 doğumlu) ile dava dışı torunları …, … ve …’ın mirasçı kaldıkları, dava konusu 27883 ada 1 parsel sayılı taşınmazda bulunan 8 no’lu bağımsız bölümün tamamı mirasbırakan adına kayıtlı iken 08.08.2011 tarihinde davalı torunu …’ya satış yoluyla temlik ettiği, mirasbırakanın aynı taşınmaz üzerinde bulunan dava dışı 10 no’lu bağımsız bölümün de maliki olduğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan; satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet ya da emek de olabileceği kabul edilmelidir. Esasen, yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 01.04.1974 günlü 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında mirasbırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Başka bir ifade ile murisin iradesi önem taşır.
Ayrıca, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 190. maddesi ile TMK’nin 6. maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olduğunu ispat külfeti davacı tarafa aittir.
Somut olaya gelince; yukarıda açıklanan ilkeler ve tespit edilen olgular bir bütün halinde değerlendirildiğinde, mirasbırakanın gerçek amaç ve iradesinin mirasçılardan mal kaçırmak olmadığı, mirasbırakanın çekişmeli taşınmazda davalının babası … ve ailesiyle birlikte yaşadığı, …’nın ölümünden sonra da davalının mirasbırakana karşı ilgi ve bakımını sürdürdüğü, minnet duygusuyla hareket eden mirasbırakanın dava konusu taşınmazı kendisiyle ilgilenen ve bakan davalı torununa temlik ettiği, mirasbırakanın mal kaçırma kastı olsa idi dava dışı 10 no’lu bağımsız bölümü de devredebilecekken yalnızca dava konusu taşınmazı temlik ettiği anlaşılmaktadır. Bu durumda temlikin mirastan mal kaçırma amacıyla yapıldığını söyleyebilme imkanı yoktur.
Hal böyle olunca, asıl ve birleştirilen davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Asıl ve birleştirilen davada davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/1. maddesi uyarınca … Bölge Adliye Mahkemesi 16.Hukuk Dairesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 sayılı HMK’nın 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren … 9. Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin … Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.11.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.