Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2019/1086 E. 2019/3005 K. 15.05.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2019/1086
KARAR NO : 2019/3005
KARAR TARİHİ : 15.05.2019

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ :TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, anılan karara karşı davalı vekilinin istinaf başvurusu … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince 6100 sayılı HMK’nun 353/(1)-b-1 maddesi gereğince esastan reddedilmesine ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’nun raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakanı …’ün … ada, … parsel sayılı taşınmazdaki 18 nolu bağımsız bölümü mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak davalı oğluna satış suretiyle devrettiğini ileri sürerek dava konusu taşınmazın davalı adına olan tapu kaydının iptali ile miras payı oranında adına tesciline karar verilmesini istemiş, aşamada ölümü üzerine mirasçıları davaya dahil olmuştur.
Davalı, davacı ile mirasbırakan arasında bir husumet olmadığını, işlemin gerçek satış olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, temlikin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, anılan karara karşı davalı vekilinin istinaf başvurusu … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince 6100 sayılı HMK’nun 353/(1)-b-1 maddesi gereğince esastan reddedilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, mirasbırakan …’ın 15.11.2010 tarihinde öldüğü, geride davacı oğlu …, davalı oğlu … ve dava dışı çocukları …, …, …, …, … ve …’nin kaldığı, mirasbırakanın maliki olduğu … ada … parseldeki 18 numaralı bağımsız bölümü 07.12.2006 tarihinde davalıya satış suretiyle 70.000-TL bedelle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, muvazaa iddiasına dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda HMK’nun 190. maddesi ve TMK’nun 6. maddesi gereğince herkes iddiasını ispatla mükelleftir.
Somut olaya gelince; davacı tanıklarının beyanlarından temlikin muvazaalı yapıldığı ve mirasbırakanın davacıdan mal kaçırmasını gerektirir bir durumun varlığının kanıtlanamadığı, öte yandan davalı tanığı olarak dinlenen ve davanın kabulü halinde çekişmeli taşınmazda hak sahibi olabilecek dava dışı mirasçılar …, … ve …’ün beyanlarından temlikin gerçek satış olduğu anlaşılmaktadır. Kaldı ki, mirasbırakan mal kaçırma kastı ile hareket etseydi terekesinde bulunan 15 adet bağımsız bölümü de davalıya devredebileceği açıktır. Salt bedeller arasındaki oransızlık tek başına muvazaanın kanıtı değildir.
Bu somut olgular yukarıdaki ilkeler ışığında değerlendirildiğinde; davacının muvazaa iddiasının kanıtlandığını söyleyebilme olanağı yoktur.
Hâl böyle olunca; davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması isabetsizdir.
Davalı vekilinin yerinde görülen temyiz itirazının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/1. maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 sayılı HMK’nın 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren … 21. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne, kararın bir örneğinin … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi’ne gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 15/05/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.