Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2018/950 E. 2019/1280 K. 25.02.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/950
KARAR NO : 2019/1280
KARAR TARİHİ : 25.02.2019

MAHKEMESİ : … BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 16. HUKUK DAİRESİ

Taraflar arasındaki görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin verilen kararın davacı vekili tarafından istinafı üzerine … Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının ortadan kaldırılarak davanın kabulüne dair verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Hakimi …’un raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.

-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, ortak mirasbırakanları …’ya ait 3 parsel sayılı taşınmazı, davalının, mirasbırakanın yaşlılığından faydalanarak ve kandırarak adına tescil ettirdiğini, yapılan temlikin muvazaalı olduğunu ve miras hakkından mahrum edildiğini ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile miras payı oranında adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, dava konusu taşınmazı bedeli karşılığı satın aldığını, hak düşürücü sürenin geçtiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece iddiaların ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine ilişkin olarak verilen kararın davacı vekili tarafından istinafı üzerine … Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi hükmünün ortadan kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan …’nun, 225 ada 3 parsel sayılı taşınmazını 18.07.2000 tarihinde davalı oğluna satış suretiyle devrettiği, 1925 doğumlu mirasbırakanın 27.05.2004 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak davacı oğlu Bahtiyar, davalı oğlu …ile dava dışı oğlu …, kızları …, … ve …’ın kaldıkları anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 190. Maddesinde, “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.”; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun(TMK) 6. maddesinde, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” şeklinde yer alan hükümlerle, açılmış bir davada ispat yükünün kural olarak davacıya yüklendiği tartışmasızdır.
Somut olayda, davacı tanığı … tarafların kardeşi olup, satış hakkında bilgisi olmayıp, ancak mirasbırakanın mal satmaya ihtiyacı olmadığını, davalının da alım gücüne sahip olmadığını bildirmiş,yine tanık olarak dinlenen tarafların kardeşleri …, … ve … ise; mirasbırakanın paraya ihtiyacı olduğunu, taşınmazın davalıya satıldığını, hatta pazarlığın davacı … tarafından yapıldığını, işlemin gerçek satış olduğunu bildirmişlerdir.Bölge Adliye Mahkemesi kararının gerekçesinde …’in ifadesine üstünlük tanımış,yine tarafların kardeşi olan kızkardeşlerin ifadelerini tartışmamıştır.Her ne kadar diğer mirasçıların bu satıştan haberdar olmadıkları gerekçe yapılmış ise de mirasçı kız kardeşler, satıştan herkesin haberdar olup, pazarlığın da davacı … tarafından yapıldığını beyan etmişlerdir.Tanıklar mirasbırakanın diğer mirasçılardan mal kaçırmasını gerektirir somut bir bilgi de vermemişlerdir.Mirasbırakanın başka taşınmazlarının olduğu yine kararın gerekçesinde de yer almıştır.Tüm bu somut olgular birlikte değerlendirildiğinde işlemin gerçek satış olduğu sonucuna varılmaktadır. Salt bedeller arasındaki oransızlıkta tek başına muvazaanın delili değildir.
Bu durumda da, toplanan deliller ve yukarıda değinilen ilkeler birlikte değerlendirildiğinde temliğin mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olduğu iddiasının ispat edilmediği sabittir.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile kabulüne karar verilmesi doğru değildir.
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/1-a maddesi uyarınca … Bölge Adliye Mahkemesi 16.Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, HMK’nın 373/2 maddesi gereğince dosyanın kararı veren … Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi’ne gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.02.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.