Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2018/579 E. 2020/2885 K. 18.06.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/579
KARAR NO : 2020/2885
KARAR TARİHİ : 18.06.2020

MAHKEMESİ:ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ: TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
KARAR-
Dava, 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 17. maddesinden kaynaklanan tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Davacı, dava konusu 607 ada 4 parsel sayılı … Vakfından icareli taşınmazın 1/2 payının … kızı …, 1/2 payının da … kızı … adına kayıtlı olduğunu, … 1. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 23.11.2004 tarihli, 2004/647 Esas, 2004/1024 Karar sayılı ilamı ile … Defterdarının kayyım tayin edildiğini, bilahare, … 10. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 26.03.2013 tarih, 2011/1137 Esas, 2013/143 Karar sayılı ilamıyla da kayıt maliklerinin bulunamadığı ve bu kişileri tanıyan ya da bilen olmadığı gerekçesiyle gaipliklerine hükmedildiğini, söz konusu kararın 11.10.2013 tarihinde temyiz edilmeksizin kesinleştiğini ileri sürerek, 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 17. maddesi uyarınca taşınmazın vakfı adına tescili isteğinde bulunmuştur.Davalı, vakfın türünün, vakfiyesinin bulunup bulunmadığının tespiti ile var ise; vakfiyesindeki amaç doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığının araştırılması ve kanunda sayılan şartların gerçekleşip gerçekleşmediğinin davacı tarafından ispatlanması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, iddianın kanıtlandığı ve 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 17. maddesinde öngörülen koşulların gerçekleştiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Bilindiği üzere; 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 17. maddesi; “Tasarruf edenlerin veya maliklerin mirasçı bırakmadan ölümleri, kaybolmaları, terk veya mübadil gibi durumlara düşmeleri halinde icareteynli ve mukataalı taşınmaz malların mülkiyeti vakfı adına tescil edilir.” hükmünü içermekte olup; anılan yasal düzenleme uyarınca taşınmazın vakfı adına tesciline karar verilebilmesi için kayıt maliklerinin gaip olup olmadıklarının, mirasçılarının bulunup bulunmadığının saptanması gerektiği açıktır.Somut olaya gelince; davalı kayyım vekilince sunulan 28.12.2017 tarihli temyiz dilekçesinde; … … ve … tarafından açılan ve derecattan geçerek kesinleşen dava sonucunda … kızı … ve … kızı …’ye kayyım atanmasına dair kararın kaldırılmasına karar verildiğinin bildirildiği anlaşılmaktadır.Gerçekten de, UYAP üzerinden temin edilen … 4. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2010/532 Esas, 2010/532 Karar sayılı ilamının incelenmesinde; … … ve …ın, … kızı … (Kamparosyan) ile … kızı …’nin yasal mirasçıları olduklarını, anılan kayıt maliklerinin paydaşı bulundukları 607 ada 4 parsel sayılı taşınmaz için … 1. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 23.11.2004 tarih, 2004/647-1024 sayılı kararıyla … Defterdarının kayyım tayin edildiğini,ancak; murislerinin kayyım atanması kararından çok önce öldüklerini ve gaip bulunmadıklarını iddia ederek 09.06.2010 tarihinde kayyım aleyhine kayyımlık kararının kaldırılması isteğiyle açtıkları dava sonucunda; davacıların, taşınmazın tapu malikleri … kızı … ile … kızı …’nin mirasçısı olduklarının dosya kapsamındaki veraset belgeleri ve nüfus kayıtları içeriğinden anlaşıldığı, davacı mirasçıların hayatta oldukları, bu itibarla, dava konusu taşınmazın kayyımla idaresine gerek kalmadığının ispatlandığı gerekçesiyle 28.12.2010 tarihli kararla davanın kabulü ile 607 ada 4 sayılı parsel malikleri … kızı … ile … kızı …’ye kayyım atanmasına ilişkin kararın kaldırılmasına karar verildiği, söz konusu kararın Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 24.11.2011 tarihli, 2011/5968-19747 sayılı ilamıyla onanarak 20.01.2012 tarihinde kesinleştiği, eldeki davanın ise; 08.01.2014 tarihinde açıldığı görülmektedir.
Öyleyse, dava tarihi itibariyle 607 ada 4 parsel sayılı taşınmazın 1/2’şer paydaşları … kızı … ve … kızı …’nin mirasçılarının bulunduğunun ve gaip olmadıklarının derecattan geçerek kesinleşmiş mahkeme ilamı ile sabit olduğu, bu durumda, 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 17. maddesi uyarınca taşınmazın vakfı adına tesciline imkan bulunmadığı kuşkusuzdur.Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle, yazılı şekilde davanın kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.Davalı vekilinin açıklanan yönden yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 18.06.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.