Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2018/4856 E. 2018/15209 K. 05.12.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/4856
KARAR NO : 2018/15209
KARAR TARİHİ : 05.12.2018

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’nün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescili isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan…’nun maliki olduğu 7249 ada 6 parsel sayılı taşınmazı ihtiyacı olmadığı halde, davalıların mirasbırakanı sıkıştırması ile devrettiğini, davalıların alım gücü olmadığını, temliğin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek davalılar adına kayıtlı payların iptali ile … mirasçıları adına tescile karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar, dava konusu taşınmazın bedeli karşılığında devredildiğini, mirasbırakan adına kayıtlı aynı ada 7 parsel sayılı taşınmazın davalı … tarafından satın alındığı ve üzerine bina yapıldığını, muvazaanın söz konusu olmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, temliğin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan …’nun 10.02.2012 tarihinde ölümü ile geriye davacılar kızı … ile oğlu …un çocukları … ve …., davalı oğulları Mehmet ve Salih’in mirasçı olarak kaldığı, dava konusu 7249 ada 6 parsel sayılı 183m2 miktarlı arsa nitelikli taşınmazın tamamı mirasbırakan adına kayıtlı iken 20.07.2000 tarihli satış akdi ile 1.500.000.000E TL bedelle davalılara ½’şer payla devrettiği anlaşılmaktadır.
./..

Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 190. Maddesinde, “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.”; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun(TMK) 6. maddesinde, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” şeklinde yer alan hükümlerle, açılmış bir davada ispat yükünün kural olarak davacıya yüklendiği tartışmasızdır.
Somut olayda, davalıların savunmasında dava dışı 7249 ada 7 parsel sayılı sayılı 236m2 miktarlı arsa nitelikli taşınmazın 05.10.1989 tarihinde … Belediyesinden davalı … tarafından satın alındığı, davalının taşınmazı 13.08.1993 tarihinde mirasbırakan babasına satış suretiyle devrettiği, mirasbırakanın taşınmaz üzerinde bina bulunduğundan tüm mirasçılarının hak sahibi olmasını istediği için davalıdan taşınmazın devrini istediği ve bedelsiz temlik edildiğini belirttiği, dosya arasına alınan mirasbırakan tarafından imzalı tarihsiz vasiyetnamede bu taşınmaz üzerindeki binanın 1. katını oğlu …’e, 2. katını oğlu …’un eşi ve çocuklarına, 3. katı oğlu…e ve 4. katı eşine bıraktığı, mirasbırakanın bahse konu 7 parsel dışında …’de adına kayıtlı 20 adet daha taşımazının bulunduğu, mal kaçırma amacı taşıyan mirasbırakanın anılan taşınmazları da davalılara devredebileceği, ne var ki böyle bir yola başvurmadığı da gözetildiğinde temlikin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu söylenemeyeceği gibi dosya kapsamındaki diğer deliller ile de davacıların iddiasını ispat ettiğinden bahsedilemez.

Hal böyle olunca, mirasbırakanın mal kaçırma amacı davacılar tarafından usulünce kanıtlanamadığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
Davalıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 05/12/2018 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

-KARŞI OY-

Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle mirasbırakanın ölene kadar … çalıştığı, mal satmaya ihtiyacının olmadığı, taşınmazı satması için haklı, ciddi ve makul bir nedenin bulunmadığı gibi davalıların, mülkiyeti davalı …’e ait dava dışı üzerinde 3 katlı bina bulunan 7 parsel sayılı taşınmazın 13.08 1993 tarihinde murise bedelsiz devri karşılığında hakkın teslimi amacıyla dava konusu 6 parsel sayılı taşınmazın 20.07.2000 tarihinde bedelsiz davalılara devredildiği savunmasını ispatlayamadıkları, tüm tanıkların davalıların her iki temlik tarihinde de taşınmaz alacak; üzerine bina yapacak ekonomik güçlerinin olmadığına ilişkin beyanları gözetildiğinde temlikin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu saptanmakla verilen kabul kararı onanmalıdır. Çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.