Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2018/4313 E. 2020/5228 K. 19.10.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/4313
KARAR NO : 2020/5228
KARAR TARİHİ : 19.10.2020

MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 16. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-ELATMANIN ÖNLENMESİ

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, elatmanın önlenmesi davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine karar verilmiş, davacı vekilinin istinafı üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi tarafından; istinaf talebinin kabulü ile mahkeme kararı kaldırılmış ve temlikin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ile tescili ve elatmanın önlenmesi istemlerine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan babası İbrahim Korkmaz’ın 95 ada 10 parsel sayılı taşınmazını davalı kızı … ile oğlu …’a temlik ettiğini, işlemin mirasçılardan mal kaçırma amacıyla muvazaalı olarak yapıldığını, davalıların taşınmazı alacak ekonomik gücü olmadığını, mirasbırakanın başka taşınmazlarını da diğer mirasçılarına devrettiğini ileri sürerek tapu kaydının iptali ile miras payı oranında adına tesciline ve payına yönelik elatmanın önlenmesine karar verilmesini istemiş, aşamada … mirasçılarının paylarını …’ya temlik etmeleri nedeniyle HMK’nin 125. maddesi uyarınca anılanı davaya dahil etmiştir.
Davalılar, mirasbırakanın sağlığında mal varlığını adaletli olarak paylaştırdığını, ayrıca düzenlediği vasiyetname ile davacının da aralarında yer aldığı çocuklarına ev bıraktığını, dava konusu taşınmazda …’in kardeşi … ile birlikte lokanta işlettiğini, mirasbırakanın köyde yaptırdığı cami nedeniyle para ihtiyacı olduğunu, dava konusu taşınmazı satmak istemesi üzerine Muzaffer ile yurt dışında yaşayan …’nin ortak olarak taşınmazı babalarından satın aldıklarını, babalarının satıştan elde ettiği geliri cami için kullandığını, aynı şekilde taşınmazın yanındaki bölümü de oğlu Hakkı’ya sattığını, mirasbırakanın mal kaçırma amacı olmadığını, …mirasçılarının da ihtiyaçları sebebiyle paylarını …’ya sattıklarını ve parasını taksitler halinde aldıklarını belirterek davanın reddini savunmuşlar, aşamada …’nin ölümü üzerine mirasçıları davaya dahil edilmiştir.
Mahkemece; temlikin ivazlı olduğu, muris muvazaasının unsurlarından olan gizli sözleşme unsurunun bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, davacı vekilinin istinafı üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi tarafından; istinaf talebinin kabulü ile mahkeme kararı kaldırılmış ve temlikin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan İbrahim Korkmaz’ın 04.11.1987 tarihinde 10 parsel sayılı taşınmazının ½ payını kızı …’ye, ½ payını da oğlu …’e satış suretiyle temlik ettiği,…in ölümü ile payının mirasçıları …,… …ve …e intikal ettiği, onların da 05.01.2009 tarihinde taşınmazı davalı …’ya temlik ettiği, mirasbırakanın ayrıca Ereğli 2. Noterliğinin 26.10.1992 tarih ve 18366 yevmiye numaralı vasiyetnamesi ile 1167 parsel sayılı taşınmazdaki 4 katlı binayı gelini … ile torunu …ve …e, aynı taşınmazdaki oğlu …’nün oturduğu tek katlı evi Şükrü’ye, aynı taşınmazdaki oğlu Muzaffer’in oturduğu tek katlı evi Muzaffer’e, yine aynı taşınmazdaki boş duran evi de oğlu …’ya bıraktığı, anılan vasiyetnamenin KDZ. Ereğli Sulh Hukuk Mahkemesinin 1993/462E. ve 1993/611K. sayılı ilamı ile açılıp okunduğunun tespit edildiği, mirasbırakanın 21.05.1993 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak çocukları …,…,…,..,…,…ile kendisinden sonra ölen oğlu …’nın çocukları …,…,… ve …, kendisinden sonra ölen oğlu …in eşi …ve çocukları ….,…,…,…,…,…’in kaldığı, davalı …’nin yargılama devam ederken 28.11.2012 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak eşi İsmail, çocukları ..,…,…,… ve …’ın kaldığı ve davaya dahil edildikleri anlaşılmaktadır.
Uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince, dinlenilen davalı tanıklarının temlik ile aynı zamanlara denk gelen tarihte mirasbırakanın cami yaptırdığını beyan ettiği görülmekle, söz konusu caminin gerçekten yaptırılıp yaptırılmadığının tespit edilmemesi, mirasbırakan tarafından düzenlenen vasiyetname ve mirasbırakanın diğer mal varlığı da gözetilmek suretiyle mirasbırakanın temlikteki iradesinin tereddüte yer vermeyecek şekilde saptanması ile hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmemesi doğru değildir.
Hal böyle olunca, davalıların savunmalarında ve tanık beyanlarında bahsedilen caminin gerçekten yaptırılıp yaptırılmadığının tespit edilmesi (lüzumu halinde ilgili müftülükten de sorulmak suretiyle), mirasbırakan tarafından düzenlenen vasiyetname ve mirasbırakanın diğer mal varlığı da gözetilmek suretiyle mirasbırakanın temlikteki iradesinin tereddüte yer vermeyecek şekilde açıklığa kavuşturulması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.
Davalıların yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371/1-a maddesi uyarınca Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, HMK’nin 373/2. maddesi gereğince dosyanın kararı veren Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16.Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.10.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.