Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2018/2988 E. 2019/3445 K. 29.05.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/2988
KARAR NO : 2019/3445
KARAR TARİHİ : 29.05.2019

MAHKEMESİ : … BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ … HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar karşı … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince istinaf isteğinin reddine ilişkin kararı davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’ün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Asıl ve birleştirilen dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Asıl ve birleştirilen davada davacılar, mirasbırakan …’ın … parsel (47.912,00 m2 imar – 23.338 m2 imarsız) sayılı taşınmazını 1/2’şer paylar ile davalı oğlu … ile diğer davalıların mirasbırakanı olan …’e satış suretiyle temlik ettiğini, mirasbırakanın varlıklı bir insan olup satıştan elde edilecek gelire ihtiyaç duymadığı gibi devralan … ile …’in de taşınmazı alım güçlerinin olmadığını, işlemin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek çekişmeli taşınmazın tapu kaydının iptali ile miras payları oranında adına tescilini istemişlerdir.
Asıl ve birleştirilen davada davalılar, zamanaşımı süresinin geçtiğini, temlikten kırk yıl sonra dava açılmasının iyiniyet kuralları ile bağdaşmadığını, taşınmazın karşılığının … ile …’in yıllarca vermiş olduğu emekleri ile ödendiğini, mirasbırakanın ölümünün ardından mallarının tüm mirasçılar arasında paylaşıldığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, temlikin mal kaçırma amacıyla yapıldığı gerekçesiyle … parsel sayılı taşınmazın bir kısmından imar ile ayrılan parseller yönünden davanın kabulüne ilişkin verilen karara karşı tarafların istinaf başvurusu, … Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi tarafından davalı vekilinin istinaf talebinin HMK 353/1-b-1 bendi uyarınca esastan reddine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-2 bendi uyarınca kabulü ile … parsel sayılı taşınmazın bir kısmından imar ile ayrılan parseller yönünden davanın kabulü doğru ise de … parsel sayılı taşınmaz yönünden hüküm kurulmamış olmasının doğru olmadığı gerekçesiyle kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1921 doğumlu mirasbırakan …’ın 25.08.1980 tarihinde ölümü ile geride mirasçı olarak davacı çocukları …, …, … ile kendisinden önce ölen kızı …’ın eşi …, çocukları …, …, …, .., davalı oğlu … ile kendisinden önce ölen oğlu …’in eşi …, çocukları …, …, …, …, … ve …’nin kaldığı, mirasbırakanın 71.250,00 m2 miktarlı … parsel sayılı taşımazının çıplak mülkiyetini 22.01.1975 tarihinde davalı … ile diğer davalıların mirasbırakanı …’e satış suretiyle temlik ettiği, anılan taşımazın 47.912,00 m2’sinin 06.09.1996 tarihli imar uygulaması ile ayrılarak yeni ada ve parsel numaralarının oluştuğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; muvazaa iddiasına dayalı davalar hiçbir hak düşürücü süreye ya da zamanaşımına (3402 Sayılı Yasanın 12.maddesinin uygulanması gereken haller hariç) tabi olmayıp, her zaman açılabilecek davalardandır. Zira, süre ya da zaman geçmekle muvazaalı işlemin geçerli hale gelebilmesine yasal olanak yoktur.
Uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya Ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Bilindiği ve Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesinde düzenlendiği üzere “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olayların varlığını ispatla yükümlüdür.” Yine 6100 sayılı HMK’nun 190/1.maddesi gereğince “ispat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
Somut olayda; dinlenen tek davacı tanığı temlikin muvazaalı olduğu yönünde herhangi bir beyanda bulunmamış, aksine mirasbırakanın taşınmazlarını satarak diğer mirasçılarana da para verdiğini bildirmiştir. Dosyada mirasbırakanın diğer mirasçılardan mal kaçırmasını gerektiren bir nedenin varlığına dair somut bir olgu da ortaya konulamamıştır.
Hal böyle olunca, muvazaa iddiasının kanıtlanamadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesi isabetsizdir.
Asıl ve birleştirilen davalılar vekilinin yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 373/1. maddesi uyarınca … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 sayılı HMK’nın 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren … 1. Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 29.05.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.