Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2018/2782 E. 2020/3195 K. 29.06.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/2782
KARAR NO : 2020/3195
KARAR TARİHİ : 29.06.2020

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TENKİS

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil-tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından duruşma yapılması istenilmiş olmakla; duruşma isteği değerden ret edilerek yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi … ‘un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescili, olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan babasının fiil ehliyetini haiz olmadığını, bu durumdan faydalanan davalı kardeşinin mal kaçırma amacıyla babalarına ait 2 parsel sayılı taşınmazdaki 18 numaralı bağımsız bölümün adına tescilini sağladığını, temlikin mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yapıldığını ileri sürerek payı oranında tapu kaydının iptali ile adına tesciline, olmadığı takdirde tenkisine karar verilmesini istemiş, aşamada 08.09.2016 havale tarihli dilekçe ile tenkis talebinden feragat edildiği bildirilmiştir.
Davalı, mirasbırakan babasının fiil ehliyetini haiz olduğunu, evlenene kadar ailesi ile birlikte yaşadığını, evlendikten sonra da mirasbırakanla ilgilenebilmek için yakın bir yerde oturduğunu, abisi için çektiği kredi nedeniyle babasının ekonomik sıkıntıya girdiğini, mirasbırakanın kendisine uzun süre bakıp gözettiği için teşekkür ettiğini ve evin başkasına gitmemesini istediğini söylediğini, birikimleri ile bedelini ödemek suretiyle dava konusu taşınmazı satın aldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Tüm mirasçılar tarafından tereke adına dava açılması gerektiği, bir kısım mirasçıların payları oranında açtıkları davanın dinlenemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, Dairece “…Gerçekten de, dosyada mevcut veraset ilamından, miras bırakan … Özdemir’in dava dışı mirasçılarının da bulunduğu anlaşılmaktadır. Ne var ki, mirasçıların birbirleri arasındaki uyuşmazlıklarda 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 688. ve devam eden maddelerinde öngörülen paylı mülkiyet hükümleri uygulanacağından, pay oranında istekle dava açılabilmesi mümkündür. Hal böyle olunca, işin esasının incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi yerine, yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir.” gerekçesiyle bozulmuş, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda temlikin mal kaçırma amacıyla yapıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan …’nin 2 parsel sayılı taşınmazdaki 18 numaralı bağımsız bölümün çıplak mülkiyetini davalı oğlu …’a temlik ettiği, mirasbırakanın 05.02.2012 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak ilk eşinden olma çocukları …, … ve ikinci eşi … ile ondan olma çocukları …ve …’un kaldığı anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 33. maddesi hükmü uyarınca olayları bildirmek taraflara hukuki nitelendirmeyi yapmak ve ona uygun yasal düzenlemeyi tayin ve tespit ederek uygulamak mahkemeye aittir.
Eldeki davada, iddianın ileri sürülüş biçimi, dava ve cevaba cevap dilekçesinin içeriği birlikte değerlendirildiğinde, davacının, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescili, olmadığı takdirde tenkis isteğinde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 11.4.1990 gün ve 1990/1–152, 1990/236 sayılı kararında vurgulandığı gibi, davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur. Hukuki sebeplerden bir tanesinin diğer hukuki sebebin incelenmesine olanak verir niteliği bulunduğu sürece önem ve lüzum derecesine göre birden fazla hukuki sebep aynı davada inceleme ve araştırma konusu yapılabilir.
Ne var ki; dayanılan nedenlerden birinin ehliyetsizlik olması halinde kamu düzeniyle ilgili bulunması ve ehliyetsizliğin saptanması halinde öteki nedenlerin incelenme gereğinin ortadan kalkacağı hususları dikkate alındığında öncelikle bu neden üzerinde durulması gerektiği kuşkusuzdur.
Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. Maddesi, şahsın hak elde edebilmesini, borç (yükümlülük) altına girebilmesini, fiil ehliyetine bağlanmış, 10. maddesi de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, TMK’nin 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.06.1941 tarih 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.
Ne varki, mahkemece ehliyetsizlik iddiası yönünden hükme yeterli bir araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme imkanı yoktur.
Hal böyle olunca; hukuki ehliyetsizliğin kamu düzeni ile ilgili olduğu gözetilerek ve önemine binaen öncelikle incelenmesi, varsa mirasbırakana ait sağlık kurulu raporları, hasta müşahade kağıtları, reçeteler vs. istenmesi, tüm dosyanın Adli Tıp Kurumu’na gönderilmesi, temlik tarihinde mirasbırakanın ehliyetli olup olmadığı yönünde rapor alınması, ehliyetsiz çıkması halinde davanın kabulüne karar verilmesi, ehliyetli olduğunun saptanması halinde de muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı isteğin değerlendirilerek soruşturmanın eksiksiz tamamlanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve eksik soruşturma ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
Kabule göre de; muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davalarda dava değerinin, taşınmazın tümünün değeri üzerinden davayı açan mirasçı ya da mirasçıların payına isabet eden değer olduğu gözetilmeden fazla harca ve vekalet ücretine hükmedilmesi de doğru değildir.
Davalı vekilinin değinilen yön itibariyle yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların şimdilik incelenmesine yer olmadığına,, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29/06/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.