Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2018/2661 E. 2020/6082 K. 18.11.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/2661
KARAR NO : 2020/6082
KARAR TARİHİ : 18.11.2020

MAHKEMESİ : … BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TAZMİNAT

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davalı … yönünden vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasının sabit olduğu gerekçesiyle 240.000,00 TL tazminatın dava tarihinden işleyecek yasal faiziyle davalı …’ten tahsiline, diğer davalılar yönünden ise iddianın ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine ilişkin verilen karara karşı davacının istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil olmazsa tazminat isteğine ilişkindir.
Davacı, dava ve ıslah dilekçelerinde özetle, miras bırakanından kalan taşınmazları idare etmek üzere emlakçı olan davalı …’i vekil tayin ettiğini, ancak vekilin hile ile genel vekaletname aldığını, daha sonra satış iradesi olmamasına rağmen 857 ada 281 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki 15 ve 3075 parsel sayılı taşınmazdaki 16 numaralı bağımsız bölümleri davalı … ile dava dışı …’ya devrettiğini, satış bedelinin ödenmediğini, resmi senetlerdeki satış bedellerinin ise gerçek değerinden düşük olduğunu, vekalet görevinin kötüye kullanıldığını ileri sürerek 15 numaralı bağımsız bölüm yönünden tapu iptali ve tescil, 16 numaralı bağımsız bölüm yönünden ise vekil ile ara malik olan davalı …’ten tazminat isteğinde bulunmuştur.
Davalı …, davacı tarafından miras bırakanlarından kalan taşınmazları intikal ettirmek ve satmak üzere vekil tayin edildiğini, taşınmazları bu vekaletnameyi kullanarak intikal ettirdiğini, satışa yönelik görüşmelerde ve işlemler sırasında davacının bizzat hazır olduğunu, satış bedelini de alıcılardan elden aldığını, ancak tapudaki işlemleri kendisinin başlatması nedeniyle, resmi senette de imzasının bulunduğunu, iddiaların doğru olmadığını ve davacının kötü niyetli olarak dava açtığını; davalı …, husumet itirazında bulunarak, dahili dava yoluyla taraf değişikliği yapılamayacağını, iyi niyetli olduğunu, satış işlemleri sırasında davacının da bizzat bulunduğunu, ancak resmi senette vekilin imzasının yer aldığını, davacıdan bu durumu sorduğunda, vekilin yakını olduğu ve miras işleri ile ilgilendiğini beyan ettiğini, davacının taşınmazı halen tahliye etmediğini, bu satış işleminin davacının bilgisi ve isteği dahilinde yapıldığını, bedelin de ödendiğini belirterek davanın reddini savunmuşlar; davalı … ise cevap dilekçesi sunmamıştır.
Mahkemece, davalı … yönünden vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasının sabit olduğu gerekçesiyle 240.000,00 TL tazminatın dava tarihinden işleyecek faiziyle davalı …’ten tahsiline, diğer davalılar yönünden ise iddianın ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine ilişkin verilen karara karşı davacının istinaf başvurusu esastan reddedilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının … 1.Noterliğinin 16.01.2014 tarihli vekaletnamesi ile davalı …’i murislerinden kalan taşınmazları intikal ettirmeye, satmaya, muristen kalan banka hesaplarındaki paraları çekmeye vekil tayin ettiği, anılan vekaletname kullanılarak çekişmeli 15 numaralı bağımsız bölümün 21.07.2014 tarihinde 50.000,00 TL bedelle 1994 doğumlu olan …’e; 16 numaralı bağımsız bölümün ise 22.07.2014 tarihinde 45.000,00 TL bedelle 1993 doğumlu olan …’e satıldığı, … tarafından 08.10.2014 tarihinde …’ya, … tarafından da 01.05.2015 tarihinde … Türkmen’e devredildiği, eldeki davanın ise 02.09.2014 tarihinde davalı … ve … aleyhlerine açıldığı, dahili dava dilekçesi ile …’in dahil edildiği, ayrıca yargılama sırasında davacının davalı …’nin isminde hata yaptığını, davayı onun yerine …’e yönelttiğine dair dilekçe sunduğu, davacının vekile karşı dolandırıcılık ve güveni kötüye kullanma suçlamaları üzerine başlatılan … Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/34044 sayılı Soruşturma dosyasında takipsizlik kararı verildiği, yine aynı iddialarla başlatılan 2015/24449 Soruşturma dosyasında ise iddianame düzenlenmesi üzerine, … 3.Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/262 Esas 2017/155 Karar sayılı ilamıyla önceden takipsizlik kararı verilen fiille ilgili yeni bir delil ortaya çıkmadan kamu davası açılamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, kararın istinaf aşamasında olduğu, mahkemece yapılan keşif sonrasında alınan bilirkişi raporunda 15 numaralı bağımsız bölümün satış ve dava tarihlerindeki değerinin 130.000,00 TL; 16 numaralı bağımsız bölümün ise 110.000,00 TL olduğu anlaşılmaktadır.
Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) aynen; “Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK’nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekil eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince; eldeki davanın … ve vekil … aleyhine açıldığı görülmektedir. Davalı …, kayıt maliki olmadığı gibi vekil edenle işbirliği içinde hareket ettiğine yönelik bir iddiada da bulunulmadığından, davalı … yönünden sıfat yokluğundan davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile esastan ret kararı verilmesi doğru değildir.
Öte yandan, davacı tarafından yargılama sırasında dava dilekçesinde davalı olarak gösterilmeyen … ile …’e dahili dava yolu ile davalı sıfatı kazandırılmasına yönelik dilekçe verildiği görülmektedir.
Bilindiği üzere; HMK’nın tarafta iradi değişiklik başlıklı 124.maddesi şu şekildedir: ‘Bir davada taraf değişikliği, ancak karşı tarafın açık rızası ile mümkündür. (2) Bu konuda kanunlarda yer alan özel hükümler saklıdır. (3) Ancak, maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hâkim tarafından kabul edilir.(4) Dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hâkim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilir. Bu durumda hâkim, davanın tarafı olmaktan çıkarılan ve aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermeyen kişi lehine yargılama giderlerine hükmeder.
Hemen belirtilmelidir ki, davacı tarafından yapılan taraf değişikliğin HMK’nın 124/3 fıkrasında geçen maddi hata kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir.
Hal böyle olunca, davanın açıldığı tarih itibarıyla kayıt malikleri olan … ve … aleyhine usulünce bir dava açmak üzere davacıya süre ve imkan tanınması, açıldığı takdirde eldeki dava ile birleştirilmesi, … 3.Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/262 Esas sayılı dosyasının sonucunun beklenilmesi, davacının 16 numaralı bağımsız bölüm yönünden verdiği ıslah dilekçesi de gözetilmek suretiyle yukarıdaki ilkeler uyarınca bir araştırma yapılması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve noksan soruşturma ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
Davacının değinilen yönden yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 373/1. maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 Sayılı HMK’nin 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren … 5. Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18.11.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.