Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2018/2235 E. 2020/5654 K. 04.11.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/2235
KARAR NO : 2020/5654
KARAR TARİHİ : 04.11.2020

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ :TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’nun raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde bedel istemine ilişkindir.
Davacı vasisi, dava konusu 4 parça taşınmazda paydaş olan …’un ehliyetsiz olduğu dönemde taşınmazlardaki payının vekil … … tarafından dava dışı…’ye satış yoluyla temlik edildiğini, davacının hukuki işlem ehliyeti olmadığından yapılan tescilin yolsuz olduğunu, davalıların açtığı ön alım davası sonucunda da anılan payın hükmen davalılar adına tescil edildiğini, vekil … tarafından yapılan temlik işleminin geçersiz vekalete dayandığını ileri sürerek tapu kaydının payı oranında iptali ile … adına tesciline, olmadığı takdirde bedelin tahsiline karar verilmesini istemiş, aşamada davacının ölümü üzerine mirasçıları davaya dahil olmuş ve davacı taraf 23.10.2014 tarihli duruşmada HMK’nın 125.maddesi gereğince istemlerini bedele hasretmiş, 04.05.2017 tarihli dilekçe ile bedel istemlerini ıslah ettiklerini bildirerek 405.588,60-TLnin dava tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmişlerdir.
Davalılar, ön alım davasında belirlenen bedeli depo ettiklerini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
… 7. Sulh Hukuk Mahkemesince 25/12/2007 tarihli 2004/1702 Esas 2007/1448 Karar sayılı ilam ile görevsizlik kararı verilmesi üzerine dosya … 1. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmiş ve mahkemece davanın reddine dair verilen karar Dairece, ”gerek …’nın …’ı vekil tayin ettiği sırada gerekse temlik tarihinde …’nın hukuki ehliyeti haiz olup olmadığının toplanan ve toplanacak delillerle birlikte 2659 sayılı Yasanın 7. ve 16. maddeleri hükümleri uyarınca Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 4. İhtisas Dairesinden alınacak raporla tespit edilmesi ehliyetsiz olduğunun anlaşılması halinde ikinci el durumunda bulunan yine mirasçılardan taşınmazdaki payları …’a yoluyla elde eden davalıların durumu bilen ve bilmesi gereken konumunda olmaları sebebiyle 4721 sayılı TMK’nun 1024. maddesi aracılığıyla 1023 maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacakları gözetilmek suretiyle davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması isabetsizdir.’’ gerekçesi ile bozulmuş, mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama neticesinde önalım bedelinin davalılar tarafından ödendiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delllerden; davacı …’un, 20.04.1992 tarihli vekaletname ile dava dışı … …’u vekil tayin ettiği, vekil …’in 06.10.1992 tarihinde 2267 ada 7, 6054 ada 1 ve 2, 6053 ada 1 parsel sayılı taşınmazlardaki davacı …’ya ait payların tamamını dava dışı…’ye temlik ettiği, … 8.Asliye Hukuk Mahkemesinin 1992/854 Esas, 1993/360 Karar sayılı dosyasında eldeki dosyanın davalıları …ve … tarafından…’ye karşı ön alım hakkına dayalı tapu iptal ve tescil davası açıldığı ve mahkemece davanın kabulüne karar verilerek çekişme konusu taşınmazlardaki payların davalılar adına tesciline karar verildiği, kararın 03.05.1993 tarihinde kesinleştiği ve 23.10.1995 tarihinde 2267 ada 7, 6054 ada 1 ve 2, 6053 ada 1 parsel sayılı taşınmazlardaki davacı …’ya ait payların hükmen davalılar adına tescil edildiği, 4 parça taşınmazın imar uygulaması sonucu 1315 ada 2 ve 3 parsellere gittiği, davalıların anılan parselleri dava dışı kişilere temlik ettiği, 1315 ada 2 parselin de 2005 yılında yapılan imar uyguması sonucu 1316 ada 7 parsele gittiği, 27.03.2013 tarihli Adli Tıp 4. İhtisas Kurulu raporuna göre …’un 1984 yılından itibaren şizofreni hastası olduğu ve işlem tarihlerinde hukuki ehliyeti haiz olmadığının belirtildiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, mahkemenin Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğar. Diğer taraftan yerel mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu müessese, mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararındaki esas çerçevesinde işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirir (09.05.1960 gün, 21/9 sayılı YİBK).
Eldeki davada; bozmaya uyulmakla ilgilileri yönünden usuli kazanılmış hak doğmasına karşın bu temel usul kuralı gözardı edilerek, bozma gerekleri yerine getirilmemiştir.
Şöyle ki, anılan bozma kararında davacının ehliyetsiz olduğunun tespit edilmesi halinde davanın kabul edilmesi gerektiği belirtilmiş olmasına ve mahkemece bozma kararına uyulmasına rağmen önalım bedelinin davalılar tarafından ödendiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Diğer taraftan, … 1944/10E, 1948/3K. Sayılı 4.2.1948 tarihli kararı ve bu içtihadın değiştirilmesine gerek bulunmadığına ilişkin 06.05.2016 tarihli 2015/1E, 2016/1K sayılı YİBBGK kararı ile yapılmış ve “bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı” kabul edilmiştir.
Ne var ki, Usûl Hukukumuzda ayrık durumlar dışında dava konusu mal veya hakkın davanın devamı sırasında devredilebileceği kabul edilmiş, HMK’nın 125. (HUMK 186) maddesinde dava konusunun taraflarca üçüncü kişiye devir ve temliki halinde yapılacak usûli işlemler düzenlenmiş olup bu usûl kuralının kendiliğinden (re’sen) gözetilmesi gerektiği de açıktır.
Somut olayda, davacılar vekili 23.10.2014 tarihli duruşmada istemlerini bedele dönüştürmüş olup; her ne kadar, bilirkişi raporunda belirlenen bedelin 04.05.2017 tarihli ”Tapu iptal ve tescil davasından tazminat davasına dönüşen davamızın tazminat miktarı bakımından ıslah edilmesi” hakkındaki dilekçe ile tahsili talep edilmişse de, anılan dilekçenin HMK’nın 176 vd. maddelerinde düzenlenen anlamda ıslah niteliğinde olmadığı, yukarıda değinilen usul kuralı dikkate alındığında bu talebin intikal tarihinde yürürlükte bulunan HUMK’nın 186. maddesi uyarınca seçimlik hakkın kullanılması olarak değerlendirilmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca, önceki bozma kararında da belirtildiği üzere taşınmazdaki payları …’a yoluyla elde eden davalıların hem dava konusu taşınmazlarda ilk temlik sırasında da paydaş, hem de davacı …’nın yakın akrabası olmaları nedeniyle ehliyetsizliği bilen ya da bilmesi gereken kişi konumunda oldukları dikkate alındığında TMK’nın 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacakları açık olup, imar uygulamaları sonucu 4 parça taşınmazın gittisi olan 1315 ada 2 ve 3 parsellerdeki sadece davacı …’ya ait payların (…’in payı dikkate alınmadan) dava tarihindeki değerine hükmedilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacıların değinilen yönlerden yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 04/11/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.