Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2018/1697 E. 2019/4044 K. 24.06.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/1697
KARAR NO : 2019/4044
KARAR TARİHİ : 24.06.2019

MAHKEMESİ: BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ:TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin verilen kararın davalılar vekilleri tarafından istinafı üzerine … Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının ortadan kaldırılarak davalı … Ltd.Şti. yönünden davanın kabulüne, davalı … yönünden pasif husumet yokluğundan davanın reddine dair verilen karar davalı … Ltd.Şti. vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Hakimi …’un raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan babası …’ın 2823 ada 16 parsel sayılı taşınmazını davalılardan …’a satış göstermek suretiyle temlik ettiğini, … ’nın da taşınmazı davalı … Ltd.Şti’ne devrettiğini, temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu kaydının iptali ile miras payı oranında adına tesciline karar verilmesini istemiştir.Davalı …, taşınmazı babasının desteği ile satın aldığını, ihtiyaçları nedeniyle de diğer davalıya bedeli karşılığı sattığını, kayıt maliki olmaması nedeniyle davanın pasif husumet yokluğundan reddi gerektiğini, davalı … Ltd.Şti, taşınmazı kredi kullanarak 300.000 TL bedelle satın aldıklarını, mirasbırakanın taşınmaz satış bedelini tüm mirasçılara paylaştırdığını, bir kısım mirasçılara taşınmaz devredildiğini, bir kısmına ise araç satın alındığını, davacıya da 65.000 euro ve 40.000 TL verildiğini, temliklerin muvazaalı olmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, muvazaa olgusunun ispatlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne ilişkin verilen kararın davalılar vekillerince istinafı üzerine … Bölge Adliye Mahkemesi 1.Hukuk Dairesi tarafından istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi hükmünün ortadan kaldırılarak, davalı … Ltd.Şti yönünden davanın kabulüne, davalı … yönünden pasif husumet yokluğundan davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, 1938 doğumlu mirasbırakan …’ın 11.12.2014 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak davacı kızı … ile dava dışı çocukları … , … , … ve eşi … ’in kaldıkları, mirasbırakan …’ın 16 parsel sayılı, 892 m2 miktarlı kargir dükkan ve arsa vasıflı taşınmazını 11.11.2005 tarihinde davalı …’a satış suretiyle devrettiği , … ’nın da 31.10.2007 tarihinde diğer davalı … San.ve Ticaret Ltd.Şti’ne satış suretiyle temlik ettiği, davalı şirket ortaklarının dava dışı mirasçı … ve eşi … olup, şirket müdürünün … olduğu, …’ın dava dışı mirasçı … ’ın kayınbiraderi olduğu anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 190. Maddesinde, “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.”; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun(TMK) 6. maddesinde, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” şeklinde yer alan hükümlerle, açılmış bir davada ispat yükünün kural olarak davacıya yüklendiği tartışmasızdır.Somut olaya gelince; bu davanın kabulü halinde mirasçı sıfatı ile hak sahibi olacak mirasbırakanın kızları ve eşi … , mirasbırakanın çekişmeli taşınmazı ilk el … ’ya sattığını, satıştan elde ettiği parayı mirasçıları arasında paylaştırdığını, davacıya da 65.000 Euro verdiğini bildirmişlerdir.Mahkemece bu beyanlar hiç değerlendirilmemiş, davacı tanığı olan davacının teyzesi … ’in beyanlarına itibar edilerek dava kabul edilmiştir.Oysa ki, olayları en yakından bilebilecek kişiler aile fertleridir. Mirasbırakan adına kayıtlı olan ve mirasçılarına intikal eden başkaca taşınmazlar da bulunmaktadır.Mirasbırakanın mal kaçırmak gibi bir kastı olsaydı diğer taşınmazlarını da elden çıkarabilecekken bunu yapmamıştır. Kaldı ki, mirasbırakanın kendilerinden mal kaçırmayı amaçladığı çocuklarına ve eşine para vermesi de hayatın olağan akışına aykırıdır. Bedeller arasındaki fark tek başına muvazaanın kanıtı değildir.
Somut olgular yukarıdaki ilkeler ile birlikte değerlendirildiğinde, temlikin mal kaçırma amaçlı olmadığı, başka bir anlatımla muvazaalı olmayıp gerçek satış olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
Hâl böyle olunca davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile kabulüne karar verilmiş olması doğru değildir. Davalı … Ltd.Şti’nin yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/1-a maddesi uyarınca … Bölge Adliye Mahkemesi 1.Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, HMK’nın 373/2 maddesi gereğince dosyanın kararı veren … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi’ne gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.06.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.