Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2017/980 E. 2020/2308 K. 08.06.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/980
KARAR NO : 2020/2308
KARAR TARİHİ : 08.06.2020

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi … ‘un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescili isteğine ilişkindir.
Davacı, maliki olduğu 4484 parsel sayılı taşınmazdaki binanın yıkılması ve kat karşılığı inşaat yapılması için davalı … ile anlaştıklarını, davalının kendisinden satış yetkisi de içerir vekaletname istediğini ve anılan vekaletname ile taşınmazını davalı …’e satış suretiyle temlik ettiğini ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tescilini istemiş, aşamada taleplerini taşınmazı ihale ile edinen şirkete de yöneltmiştir.
Davalı … ve …,…’ın çekişme konusu taşınmazda kat karşılığı inşaat yapmak üzere davacı ile anlaştığını, davacının damadı …’ı vekil tayin ettiğini ve vekaletname uyarınca kat karşılığı inşaat sözleşmesi imzalandığını, daha sonra davacının İstanbul’da oturma imkanı olmadığı söyleyerek taşınmazı satmak istediğini söylediğini, bunun üzerine satış için davacının vekaletname verdiğini, karşılığında da davacıya 50.000 € para verildiğini ve 2000 € da ödeme yapıldığına ilişkin dekont olduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Müdahil Şirket, taşınmazın icradan ihale ile edinildiğini, iyi niyetli olduğunu kendisinin sorumlu olmasının mümkün olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalı … ve … yönünden taşınmaz icraen satıldığı için pasif husumet ehliyetleri kalmadığı gerekçesiyle davanın reddine, davalı şirket yönünden de davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacı … …’in Bakırköy 15. Noterliğinin 08.07.2013 tarihli ve 24957 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile 4484 parsel sayılı taşınmaz için (ifraz, tevhid, kadastro, kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapımı ve kat mülkiyeti ile ilgili çeşitli işlemler için yetki verir şekilde) …, … ve …’u vekil tayin ettiği, Bakırköy 15. Noterliğinin 08.07.2013 tarihli ve 24958 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile yine 4484 parsel sayılı taşınmazı için (ifraz, tevhid, kadastro ve taşınmaz satışı ilgili çeşitli işlemler için yetki verir şekilde) …’ı vekil tayin ettiği, daha sonra Gümüncine Başkonsolusluğu’nun 03.09.2013 tarihli ve 111 belge numaralı vekaletnamesi (satış yetkisi de dahil çeşitli işlemler için) ile de Türkiye’deki taşınmazları için Hüseyin İbrahim ve …’u vekil tayin ettiği, çekişme konusu 4484 parsel sayılı taşınmazın 23.09.2013 tarihinde vekil davalı … aracılığıyla davalı …’e satış suretiyle temlik edildiği, Küçükçekmece 3. İcra Dairesinin 2014/349 esaslı dosyasında (alacaklısı Kadir Eski, borçluları … ve … olan) çekişme konusu taşınmazın 27.01.2015 tarihinde icraen Aktüel Turizm Otelcilik Taş. İnş. Tic. Ltd. Şti.’ye temlik edildiği, eldeki dava nedeniyle 29.01.2014 tarihinde taşınmaza ihyati tedbir konulduğu, Mahkemenin 31.03.2016 tarihli ara kararı ile de taşınmazdaki ihtiyati tedbir şerhinin kaldırılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 sayılı Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; “Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır.
Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK’nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince, çekişme konusu taşınmazı cebri ihale suretiyle edinen davalı Şirketin taşınmazı satın aldığı tarihte bu dava nedeniyle taşınmazda ihtiyati tedbir bulunduğu anlaşılmakla; Şirketin iyi niyet iddiasında bulunamayacağı açıktır.
Hal böyle olunca, dava konusu taşınmaz halen davalı Şirket adına kayıtlı ise işin esasına girilerek, eğer başkasına devredilmiş ise de Hukuk Muhakemeleri Kanununun 125. maddesi uygulanmak suretiyle yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca inceleme yapılması, toplanan ve toplanacak deliller (usulünce bildirilmiş olmak kaydıyla) doğrultusunda bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacı vekilinin değinilen yön itibariyle yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, sair hususların şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 08/06/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.