Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2017/5337 E. 2018/14455 K. 14.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/5337
KARAR NO : 2018/14455
KARAR TARİHİ : 14.11.2018

MAHKEMESİ : … BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil,tazminat davası sonunda, davanın reddine ilişkin verilen karara karşı davalıların İstinaf başvurusunda bulunmaları üzerine, … Bölge Adliye Mahkemesi 1.Hukuk Dairesince talebin esastan reddine ilişkin olarak verilen karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla Tetkik Hakimi …’un raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
-KARAR-

Dava, inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil, olmadığı takdirde alacak istemine ilişkindir.
Davacı, uluslararası nakliye işi yaptığı için resmi işlemlerini vekili olan kayınvalidesi olan davalı … ve kayınbabası olan davalı … aracılığıyla yaptığını, 2 parsel sayılı taşınmazın kendisi adına davalı … tarafından alındığını, taşınmazın pazarlığını yaparak sözleşme imzaladıklarını, satış bedeli olan 150.000,00 TL’yi davalı …’nin hesabına yatırdığını ancak tapu kaydının davalı … adına tescil edildiğini, eşi ile arasının bozulması nedeniyle davalının taşınmazı devre yanaşmadığını ileri sürerek, davalı adına Mehmet adına olan tapu kaydının iptali ile adına tesciline, olmadığı takdirde satış bedelinin davalı …’den tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, taşınmazın davacı ile ilgili olmadığını, davacı tarafından sunulan 30/03/2015 ve 21/4/2015 tarihli sözleşmelerin yazılı delil başlangıcı niteliğinde dahi olmadığını, davacının iddiasını ancak yazılı delil ile ispat edebileceğini, davacı tarafından gönderilen 150.000,00 TL’nin eski bir borcun ödemesine ilişkin olduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, inançlı işlem iddiasının yazılı delille ispatlanamadığı, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasının da davacı tarafça ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine ilişkin verilen karara karşı yapılan istinaf başvurusu üzerine … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi tarafından istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
İnanç sözleşmelerinin tarafları arasında,onların gerçek iradelerini ve akitten amaçladıklarını yansıtması bakımından geçerli olduğu;taraflarına Borçlar Kanunu çerçevesinde nispi haklarını talep etme olanağını verdiği tartışmasızdır.
Burada üzerinde durulması gereken husus,taşınmaz mallar yada şekle bağlı akitlerde inanç sözleşmelerinin ne gibi hukuki sonuç doğuracağıdır. Diğer bir anlatımla,sözleşmede öngörülen koşulların gerçekleşmesi halinde, taşınmaz mülkiyetinin naklinin sebebini oluşturup oluşturmayacağıdır.
Bilindiği üzere; uygulamada mesele,5.2.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir.
Söz konusu kararda; eski hukuka göre mümkün ve geçerli olan muvazaa ve nam-ı müstear iddialarının, Medeni Kanunun yürürlüğünden sonra taşınmaz mallar hakkında dinlenip dinlenemeyeceği tartışılmıştır.
Anılan kararda; çeşitli sebep ve amaçlarla bir taşınmaz kaydına gerçek malik yerine başka bir nam ve bir sözleşmede akitlerden biri yerine üçüncü bir şahsın gösterilmesinin mümkün olduğu, bu gibi hallerde vekilin kendi namına ve müvekkili hesabına yaptığı tasarruflarda olduğu gibi hukuki bir durum veya herhangi bir maksatla üçüncü şahıslardan gerçeği gizleme gayesi güdülebileceği, “kötüniyetli ve haksız gizlemeler” dışında,belirtilen olasılıklara göre açılacak bir davanın, gerçekten, ya mevcut bir hakka dayanarak bir el değiştirme veya bir hakkın korunması niteliğini taşıyacağı; bu durumun da, temsil ve vekalet ilişkisinde, mülkiyette halefiyet esası olarak kabul edilmiş bir husus olup, halefiyeti düzeltme amacıyla öncelikle mülkiyetin vekile aidiyeti düşünülse bile, temsil hükümlerine aykırı olduğundan bunun korunması ve devamına hükmolunamayacağı, zira TBK’nın 509. maddesindeki “Vekilin, kendi adına ve vekâlet veren hesabına gördüğü işlerden doğan üçüncü kişilerdeki alacağı, vekâlet verenin vekile karşı bütün borçlarını ifa ettiği anda, kendiliğinden vekâlet verene geçer.” hükmünün bu düşünceyi doğruladığı, öte yandan gerek taşınır, gerek taşınmaz mallara ilişkin olsun nam-ı müstear hadiselerinde, meselenin bir istihkak ve mülkiyet davası niteliğini geçemeyeceğinden, ne resmi senet, ne de şekil meselesinin bahse konu olamayacağı, meselenin akitte ve isimde muvazaayı kapsamına alan TBK’nın 19.maddesi kapsamında düşünülmesinin kanunun amacına uygun düşeceğine, değinildikten sonra sonuçta, nam-ı müstear davalarının dinlenebilir ve yazılı delil ile ispatının mümkün olduğuna, hükmolunmuştur.
İçtihadı Bileştirme kararlarının konularıyla sınırlı, sonuçlarıyla bağlayıcı bulunduğu tartışmasızdır. Nam-ı müstear için düzenleme getiren 1947 tarihli kararın, teminat amacıyla temlike dair inanç sözleşmelerini kapsadığı da kuşkusuzdur. Uygulamada anılan sözleşmeler gerek özü,gerek işleyişi açısından,genelde muvazaa, özelde ise nam-ı müstear başlıkları altında nitelendirilegelmektedir.
Belirtilen İçtihadı Birleştirme Kararında da değinildiği üzere;inanç sözleşmeleri bir yandan mülkiyeti nakil borcu doğurması bakımından tarafları bağlayıcı, diğer yandan, mülkiyetin naklinin sebebini teşkil etmesi açısından tasarruf işlemlerini bünyesinde barındıran sözleşmelerdir. Bu durumda koşulların oluşması halinde taşınmaz mülkiyetini nakil özelliğini taşıdığı kabul edilmelidir.
İçtihadı Birleştirme kararının sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenilirliği kabul edilen iddiaların ispatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin sözleşmeye taraf olanların imzasını içermesi gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem İçtihadı Birleştirme kararının kapsamının genişletilmesi, hemde taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz.
Somut olayda; davalıların, davacının kayınvalidesi ve kayınbabası olduğu, 30/03/2015 tarihli ‘Arsa Satış Sözleşmesi’ başlıklı belgede dava konusu taşınmazın satışı için davacı ve kayıt maliklerinden Kerem’in 150.000,00 TL bedel üzerinden satış için anlaştıkları, 1.000,00 TL’lik kısmın kapora olarak alındığı, davacının tır şoförü olması nedeniyle temlik sırasında hazır olmaması halinde taşınmazın kayınpederi olan davalı … adına tescil edileceğinin kararlaştırıldığı, sözleşmenin davacı, kayıt maliki Kerem ve emlakçı Onur tarafından imzalandığı, aynı tarihte davacıya ait banka hesaplarından 72.950,00 TL ve 12.000,00 TL para çıkışının olduğu, 31/03/2015 tarihinde davalı … adına 90.000,00 TL para girişi ile hesap açıldığı, dosya içerisinde bulunan 21/04/2015 tarihli ‘Gayrimenkul Alım-Satım Komisyon Sözleşmesi’ başlıklı belgede, dava konusu taşınmazın 150.000,00 TL bedelle satıcı Kerem tarafından, alıcı Mehmet adına satışının kararlaştırıldığı, 1.000,00 TL’nin peşin olarak alındığı ve kalan bedelin ise temlik gününde ödeneceğinin kararlaştırıldığı, belgenin satıcı Kerem, alıcı Mehmet ile emlakçı Onur tarafından imzalandığı, 04/05/2015 tarihinde davacıya ait banka hesabından davalı …’ye 60.000,00 TL havale yapıldığı, nitekim taşınmazın 06/05/2015 tarihinde 42.000,00 TL bedel karşılığında davalı … adına tescil edildiği, mahkemece alınan bilirkişi raporundan ise taşınmazın dava tarihi itibariyla değerinin 160.000,00 TL olduğu anlaşılmaktadır.
Bu açıklamalara göre, davanın inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı olduğu, bu doğrultuda dinlenen ve aynı zamanda sözleşmelerde imzası olan tanıklar Onur ve Kerem’in yeminli beyanlarından taşınmazın davalı … tarafından iade koşulu ile satın alındığı ve bedelin davacı tarafından ödendiği saptanmış olmakla; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere hüküm tesisi doğru değildir.
Davacının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/1. maddesi uyarınca … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 sayılı HMK’nın 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Bergama 2.Asliye Hukuk Mahkemesi’ne, kararın bir örneğinin … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi’ne gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14/11/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.