Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2017/3811 E. 2020/1721 K. 10.03.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/3811
KARAR NO : 2020/1721
KARAR TARİHİ : 10.03.2020

MAHKEMESİ : …BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TENKİS
Taraflar arasında görülen tapu iptali, tescil olmadığı takdirde tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine karar verilmiş, anılan karara karşı davacılar vekilinin istinaf başvurusu 6100 sayılı HMK’nın 353/1.b.2 maddesi gereğince oy çokluğuyla kabulü ile mahkeme kararının ortadan kaldırılarak tapu iptali ve tescil talebinin kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 13.040.2020 Salı günü saat 10.50 de daireye gelmeleri için taraf vekillerine tebliğat yapıldığı halde gelmedikleri anlaşıldı, incelemenin dosya üzerinde yapılmasına, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi …’ün tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan …’ün, 121 ada 818 ve 129 ada 980 parsel sayılı taşınmazlardaki eşinden intikal eden paylarını 22.09.2010 tarihinde oğlu olan davalı …’e, Salman’ın da, 15.01.2014 tarihinde amcasının oğlu olan diğer davalı …’ye devrettiğini, işlemlerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek miras payları oranında iptal ve tescile, olmadığı takdirde tenkise karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı …, satışın gerçek olduğunu, ölümüne kadar mirasbırakana baktığını; davalı …, iyiniyetli alıcı olduğunu, satış bedelini 14.01.2014 tarihinde kullanmış olduğu kredi ile elden ödediğini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
İlk derece mahkemesince, mirasbırakanın gerçek irade ve amacının diğer mirasçılardan mal kaçırma olmadığı, kendisine yıllarca bakan oğluna minnet duygusuyla temliki gerçekleştirildiği, kayıt maliki davalı …’ün de üçüncü kişi konumunda bulunduğu ve ediniminde kötü niyetli olduğu kanıtlanmadığından, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK’nın) 1023. maddesinin koruyuculuğu altında olduğu gerekçesiyle tüm taleplerin reddine karar verilmiş, anılan karara karşı davacılar vekilinin istinaf başvurusu üzerine Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince, “.. her iki davalının da devir işleminin minnet duygularıyla yapıldığına dair savunmalarının bulunmadığı, aksine davalı tarafın, annesi adına aldığı 18.000,00 TL kredi karşılığında taşınmazları annesinden satın aldığını savunmuş olduğu ve bu savunmasını ispatlayamadığı gözetildiğinde HMK. nun 25/1. maddesi uyarınca, devir işleminin minnet duygularıyla yapıldığının kabul edilemeyeceği, diğer davalı tarafın da, tarafların amcasının çocuğu olup, işlemin muris muvazaası ile illetli olduğunu bilebilecek durumda olduğu, bu durumda TMK; nun 1023 maddesinin korumasından yararlanamayacağı…” gerekçesiyle istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1.b.2 maddesi gereğince oy çokluğuyla kabulü ile mahkeme kararının ortadan kaldırılarak tapu iptali ve tescil talebinin kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1941 doğumlu mirasbırakan …’ün 26.04.2014 tarihinde ölümü ile geride mirasçı olarak davacı çocukları …,..,..,..,..,…,.. davalı oğlu …ve dava dışı oğlu Hüseyin’i bıraktığı, mirasbırakanın 818 ve 980 parsel sayılı taşınmazlardaki 7/28’er payını 22.09.2010 tarihinde davalı oğlu Salman’a, Salman’ın da 15.01.2014 tarihinde amcasının oğlu olan diğer davalı …’yr satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237., (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ile durumun aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan; satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin (bir başka ifade ile malın bedelinin) ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet ya da emek de olabileceği kabul edilmelidir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 29.04.2009 günlü 2009/1-130 sayılı kararı). Esasen, yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 01.04.1974 günlü 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında mirasbırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Başka bir ifade ile murisin iradesi önem taşır.
Ayrıca, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 190. maddesinde, “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.”; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun(TMK) 6. maddesinde, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” şeklinde yer alan hükümlerle, açılmış bir davada ispat sorumluluğunun kural olarak davacıya yüklendiği tartışmasızdır.
Somut olayda, açıklanan olgular ve tanık anlatımları yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, mirasbırakanın mirasçılarından mal kaçırmasını gerektirir somut bir olgunun ortaya konulamadığı, şeker hastası olması sebebiyle iki bacağı kesilen mirasbırakanın bakımı ve tedavisi ile davalı oğlu Salman’ın ilgilendiği, bu bakım karşılığında duyulan minnet duygusu nedeni ile dava konusu taşınmazlardaki payların devredildiği sonucuna varılmaktadır.
Her ne kadar Bölge Adliye Mahkemesi çoğunluk kararında, davalı tarafın devrin minnet duygusuyla yapıldığına dair bir savunması olmadığından bahsedilmiş ise de, davalı … ilk derece mahkemesinde 14.07.2016 tarihli celsede satışın gerçek olduğu savunması ile birlikte “…Annem hayatta olduğu son 8 yılda ayakları kesildiği için yatalaktı. Bu süre içinde kendisine evinde bizzat ben baktım.” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Yine, Bölge Adliye Mahkemesi çoğunluk kararında mirasbırakanın takbis kayıtlarına göre dava konusu taşınmazlar haricinde kalan diğer dört adet taşınmazı da dahil olmak üzere tüm mal varlığını davalı oğluna devrettiği, tüm mal varlığını devretmiş olmasının, mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla hareket edildiğinin, objektif kanıtı niteliğinde olduğu tespitine yer vermiş ise de, temyiz aşamasında Uyap sistemi üzerinden yapılan mal varlığı sorgulamasında, davaya konu taşınmazlar haricinde mirasbırakan adına kayıtlı dört taşınmaz daha bulunduğu, anılan taşınmazların davalı …’a devrine ilişkin bir kayda rastlanmadığı gibi bu taşınmazların muvazaa yolu ile davalıya temlik edildiği yönünde bir iddia ve bu yönde bir ispatın da olmadığı, bu durumda mirasbırakanın tüm mal varlığını davalıya bağışladığı yönündeki kabulünde yerinde olmadığı saptanmıştır.
Hal böyle olunca, değinilen olgular ve yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde davacıların iddialarını HMK’nin 190. ve TMK’nin 6. maddeleri gereği kanıtlayamadıkları gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile kabulüne karar verilmesi doğru değildir.
Davalı …’nin yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/1-a maddesi uyarınca Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, HMK’nın 373/2 maddesi gereğince dosyanın kararı veren Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi’ne gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10/03/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.