Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2017/355 E. 2020/6112 K. 18.11.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/355
KARAR NO : 2020/6112
KARAR TARİHİ : 18.11.2020

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar asıl ve birleştirilen davada davalılar vekillerince yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 11.02.2020 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalılar Tefenne … vd. vekili Avukat …, davalılar … … vd. vekili Av. … … …, davalı … vk. Avukat … …, davalılar … … vd. vekili Avukat … ile temyiz edilen davacılar vekili Avukat …, … geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. … Hakimi … tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR-
Asıl ve birleştirilen davalar, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir. Asıl ve birleşen davada davacılar, mirasbırakanları …’ın 240, 22, 446 ve 33 parsel sayılı taşınmazlarını mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak bir kısım davalıya, davalıların da muvazaalı olarak bir kısmını diğer davalılara temlik ettiğini ileri sürerek dava konusu 240, 446, 33 ve eski 22 parselin gittisi olan 2794, 2795 ve 2796 parsel sayılı taşınmazların davalılar adına olan tapu kayıtlarının miras payları oranında iptali ile adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Asıl ve birleştirilen davada davalılar, temliklerin gerçek satış olduğunu, mirasbırakanın paylaştırma yaptığını, mal kaçırma kastının olmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, temliklerin mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği, toplanan deliller ve eksiğin tamamlatılması ile getirtilen kayıtlardan; mirasbırakan …’ın 2007 yılında öldüğü, geride 1993 yılında ölen oğlu …’nin çocukları olan asıl davacılar …, …, …, …, …, …, …, …, … ve … ile dava dışı …, 1978 yılında ölen oğlu …’ın çocukları olan birleşen davacılar …, …, …, … ve … ile birleşen davacı oğlu …, birleşen davacı kızı Vedia ile asıl ve birleşen davada davalı olan çocukları …, …, … ile dava dışı kızları … ve …’nin mirasçı olarak kaldığı, davalı …’un davalı …’in, davalı …’ın davalı …’nin, davalı …’nin davalı …’nın çocukları, davalı …’nin davalı …’un, davalı …’nın …’in eşi olduğu, mirasbırakanın 240 parselin tamamını 05.11.1964 tarihinde, 446 parseldeki 4852/5352 payının tamamını 27.02.1979 tarihinde oğlu …’e, …’in 240 parseldeki 1/2 payı 03.08.1983 tarihinde … ve …’ye devrettiği, mirasbırakanın 22 parseldeki 1/2 payını uhdesinde bırakarak 1/3 payını 29.01.1980 tarihinde … ve …’ye, 1/6 payı 15.08.1980 tarihinde …’ya temlik ettiği, 22 parselin 1343 parsele gittiği ve …’nin taşınmazdaki payını 16.07.1997 tarihinde …’ya devrettiği, 1343 parselin 15.10.2002 tarihinde ifraz görerek 2794, 2795 ve 2796 parsellere ayrıldığı, 2794 ve 2796 parsellerin … adına, 2795 parselin … adına tescil edildiği, …’nın 2794 parseldeki 24000/110437 payını 05.11.2010 tarihinde Kalime’ye, …’nin 2795 parseldeki 500/3637 payını 23.01.2009 tarihinde …’a temlik ettiği, mirasbırakanın 33 parseldeki 5000/15113 payını 13.12.1979 tarihinde …’e, kalan 4445/15113 payını 10.01.1980 tarihinde …’a devrettiği, …’un anılan payı 22.05.1995 tarihinde dava dışı … …’a, …’in aynı payı 09.05.1997 tarihinde dava dışı … …’e temlik ettiği, …’in dava dışı …’e karşı açtığı ön alım davası sonucunda 33 parselde toplam 5/8 pay oranında hükmen paydaş olduğu ve 5/8 payın tamamını 16.05.2007 tarihinde … …’a, …’in de aynı payı 22.12.2008 tarihinde davalı …’a temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237., (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ile durumun aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, muvazaa iddiasına dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 190. maddesi ile TMK’nun 6. maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Bir başka ifade ile temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olduğunu ispat külfeti davacı tarafa aittir.
Ne var ki, mirasbırakanın, sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmış olması durumunda, mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı kuşkusuzdur.
Somut olaya gelince; mirasbırakanın dava dışı 231 parseli 03.11.1997 tarihinde … ve …’ye, 446 … 500/5352 payını 02.05.1975 tarihinde asıl davada davacıların mirasbırakanı olan …’ye, 447 parseli birleşen davada davacı …’e, 253 parseli 15.03.1965 tarihinde bir kısım birleşen davacıların mirasbırakanı … ve …’ın eşi …’ye devrettiği, böylece birleşen davacı … dışındaki tüm mirasçılarına taşınmaz temlik ettiği anlaşılmakta olup davalılar savunmalarında mirasbırakanın davacı …’ya nakit para vermek suretiyle kazandırmada bulunduğunu belirtmişler, ancak mahkemece bu savunma üzerinde durulmadan karar verilmiştir.
Öte yandan, mirasçı olmayan torun …’a yapılan devir yönünden paylaştırma iddiası dinlenemeyeceği gibi mirasçılar yönünden de bu hususta hüküm kurmaya elverişli bir araştırma yapıldığını söylebilme imkanı yoktur.
Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde araştırma ve inceleme yapılması, mirasbırakan tarafından sağlığında tüm mirasçılarına kazandırılan taşınır ve taşınmaz mallar ile hakların araştırılması, tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgelerin mercilerinden getirtilmesi, her bir mirasçıya nakledilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişilerden rapor alınması; böylece, mirasbırakanın tüm temlikleri değerlendirilerek davalılara yaptığı temlikler bakımından gerçek iradesinin duraksamaya yer vermeyecek biçimde belirlenmesi, sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapıp yapmadığının, olayda 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama yerinin olup olmadığının değerlendirilmesi, davalı …’a yapılan temlik bakımından da mirasçıdan mal kaçırmak amacının bulunup bulunmadığının yukarıdaki gösterilen araştırma ve inceleme yapıldıktan sonra değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturmayla yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmesi isabetsizdir.
Kabule göre de, gerek dolu pafta sistemi ve gerekse doğru sicil oluşturma ilkesi uyarınca, yeni parsel numaraları üzerinden infaza elverişli şekilde hüküm kurulması gerekirken, dava konusu taşınmazların yenileme çalışması kapsamında ada ve parsel numaralarının değiştiği gözetilmeksizin kaydı kapatılan parseller esas alınmak suretiyle infazı mümkün olmayacak biçimde hüküm tesisi yoluna gidilmesi doğru olmadığı gibi, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davalarda dava değerinin, taşınmazın tümünün değeri üzerinden davayı açan mirasçı ya da mirasçıların her birinin payına isabet eden değer olduğu ve eldeki davada davalılar arasında ihtiyari dava arkadaşlığı olduğu gözetilmeden asıl ve birleşen davalarda neye göre hesaplandığı belli olmayacak şekilde harç ve vekalet ücreti takdiri de doğru değildir.
Davalıların değinilen yönler itibariyle yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.01.2020 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 2.540.00. TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18/11/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.