YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/2745
KARAR NO : 2020/5107
KARAR TARİHİ : 15.10.2020
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’nin raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, yolsuz tescil hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, davalı tarafından başlatılan ilama dayalı icra takibinde kendisi ile aynı isimde başka bir … adına tebligat yapıldığını, anılan kişinin takibe ve ödeme emrine itiraz etmeyerek icra takibinin kesinleşmesi sonucu maliki olduğu 15937 parsel sayılı taşınmazının ihale yoluyla alacağına mahsuben davalıya satışın gerçekleştirildiğini ve davalı adına oluşan sicilin yolsuz olduğunu ileri sürerek tapu iptal ve tescile karar verilmesini istemiş, yargılama sırasında ölümü üzerine mirasçıları davayı takip etmiştir.
Davalı, zamanaşımı itirazında bulunup icra takibinin usulüne uygun yapıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, İcra Müdürlüğünce yapılan ihalenin kesin olduğu ve aradan uzun süre geçtiği gerekçesi ile davanın reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece; “…Nüfus Müdürlüğünden getirtilen kayıtlara göre davacının, Adana İli Seyhan İlçesi Döşeme Mahallesi nüfusuna kayıtlı, …ve …den olma, İstanbul 08.05.1960 doğumlu … olup, 23.11.1995 tarihinde boşandığı ve halen bekar olduğu, boşandığı eşinin adının ise “Şerife” olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca, İcra Tetkik Merciinin 21.06.1999 tarihli yazısına göre, açılmış bir ihalenin feshi davasıda bulunmamaktadır. Hâl böyle olunca; yolsuz tescil iddiasına dayalı olarak tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda tüm delilerin toplanması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması, toplanan ve toplanacak olan taraf delillerinin birlikte değerlendirilmesi ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve yasal olmayan gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir…” gerekçesi ile bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; Küçükçekmece 2. İcra Müdürlüğünün 1998/890 esas sayılı dosyasında; davalı tarafından davacı aleyhine ilama dayalı olarak 17.04.1998 tarihinde toplam 251,16 TL alacak için icra takibinin başlatıldığı, davacı borçluya çıkartılan tebligat parçasının arkasına “birlikte sakin eşi …’e bizzat tebliğ edilmiştir” kaydının düşüldüğü, icra takibinin kesinleşmesi sonucu 21.05.1999 tarihinde yapılan ihale ile davacıya ait dükkan niteliğindeki 7 nolu bağımsız bölümün alacağı mahsup edilerek davalıya satılıp adına sicil kaydının oluştuğu, taşınmazın satışından artan bedeli davacı tarafından alındığı anlaşılmaktadır.
Somut olayda; davacı (borçlu) taşınmazın satışından artan bedeli 06.06.2005 tarihinde almış, (her ne kadar ihalenin feshi için dava açma süresinin azami sınırı olan 1 yıl geçmiş ise de) bu tarihten sonra “yolsuz tescil hukuki sebebi”ne dayalı iptal tescil davası açmak için 5 yıl beklemiştir. Taşınmazın niteliği dükkan olup İstanbul’da olduğu düşünüldüğünde bu dükkanın satışından davacının haberdar olmadığının kabulü de hayatın olağan akışına uymamaktadır. Bu dahi davacının icra ve ihale sürecinden haberdar olduğunu, en azından onay verdiğini göstermektedir. Hukuk düzeni hakkın suistimalini korumaz.
Hal böyle olunca; davanın reddine karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 15.10.2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
-KARŞI OY-
Bilindiği gibi, uygulama ve öğretide eşya üzerinde en geniş yetkiler sağlayan ayni hak şeklinde tanımlanan mülkiyet hakkının kazanılması kural olarak tapu kütüğüne tescil ile mümkündür. Nitekim, 4721 sayılı TMK’nun “Taşınmaz Mülkiyetinin Kazanılması” kenar başlıklı 705.maddesinin birinci fıkrasında “Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması, tescille olur” hükmüne yer verilmiş, tescilin sonuçlarının düzenlendiği 1022. maddesinde de aynı hakların tescille doğacağı hüküm altına alınmıştır. Taşınmazın mülkiyeti kural olarak tescille kazanılmakta ise de mülkiyetin tescilden önce kazanıldığı haller TMK’nun 705.maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenmiş ve bu durumlar arasında cebri icra da sayılmıştır. Anılan hüküm ve İİK’nun 134.maddesi uyarınca cebri icrada taşınmaz mülkiyeti tescille değil, ihale anında kazanılmaktadır.
Ayni haklar tescille doğmakla beraber, tescilin aynı bir hüküm ve sonuç meydana getirmesi için geçerli bir hukuki sebebe dayanması gerekir. Bu husus TMK’nun 1024. maddesinin ikinci fıkrasında “Bağlayıcı olmayan bir hukuki işleme dayanan veya hukuki sebepten yoksun bulunan tescil yolsuzdur” şeklinde açıklanmıştır. Yasa maddesindeki bu tanımdan anlaşılacağı üzere gerçek hak durumuna uymayan tescil, yolsuz tescildir. Yolsuz tescil durumu, tescilin kurucu unsurlarından biri veya birkaçının eksik olması nedeniyle başlangıçtan itibaren söz konusu olabileceği gibi sakat bir terkin veya tadil yüzünden sonradan da oluşabilir.
Belirtilmelidir ki, yolsuz tescil bir üst kavramdır. Tapu kütüğünde yapılan tescil veya terkin işlemleri geçerli bir hukuki sebebe dayanmıyorsa veya tasarrufta bulunan kişi tasarruf yetkisine sahip değilse ya da bir ayni hak sicil dışı (tescilden önce) kazanılmış ve fakat tapuda açıklayıcı tescil yapılmamışsa, taşınmaz üzerindeki ayni hakların gerçek durumu ile tapu sicilindeki kayıtlar birbirine uymaz. İşte bu gibi durumlarda tescil işlemi gerçek malik ve gerçek hakkın kapsamını göstermez. Bu tür bir tescil yolsuzluğu nedeniyle sonuç doğurmaz ve ayni hakkı zedelenen kişi TMK’nun 1025.maddesine dayanarak tapu sicilinin düzeltilmesini dava edebilir.
Somut olayda, davada yolsuz tescil hukuksal nedenine dayanıldığı, davacı aleyhine başlatılan icra takibinin usulsüz tebligatlar ile kesinleştirildiği, mülkiyet hakkına dayalı bu tür davaların zamanaşımı ve hak düşürücü süreye tabi olmaksızın her zaman açılabileceği, alacaklı ihale alıcısı davalının iyiniyet iddiasının dinlenemeyeceği de gözetildiğinde mahkemenin kabul kararı doğrudur. Çoğunluğun görüşüne katılmıyoruz.