Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2017/2659 E. 2019/3184 K. 21.05.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/2659
KARAR NO : 2019/3184
KARAR TARİHİ : 21.05.2019

MAHKEMESİ : … BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ … HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece muvazaa iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, anılan kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, … Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince 6100 sayılı HMK’nın 353/1.b.2 maddesi gereğince mahkeme kararının ortadan kaldırılmasına ve davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 21.05.2019 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalılar vekili Avukat … ve Avukat … ile temyiz edilen davacı vekili Avukat … geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü.
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakanı …’ın … ada … sayılı parseldeki 5 numaralı bağımsız bölümdeki ½ payını davalı …’e, … ada … sayılı parseldeki 12 nolu bağımsız bölümü ise 1/2’şer oranda davalılar … ve …’e satış suretiyle devrettiğini, temliklerin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu iptali ve tescile karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, devirlerin muvazaalı olmadığını, bedeli karşılığında dava konusu taşınmazları temellük ettiklerini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, muvazaa iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, anılan kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, … Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince; çekişmeli taşınmazların belirlenen gerçek değeri ile resmi akitte gösterilen değeri arasındaki aşırı fark bulunduğu, resmi satış senedinde gösterilen bedellerin murise ödendiğinin ispatlanamadığı, murisin taşınmazları satmasını gerektirecek bir ihtiyacının bulunmadığı, murisin diğer mirasçıları kapsayacak biçimde herhangi bir paylaştırma yapmadığı gerekçesiyle 6100 sayılı HMK’nın 353/1.b.2 maddesi gereğince mahkeme kararının ortadan kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan …’ın … ada … sayılı parselde bulunan dava konusu 5 numaralı bağımsız bölümdeki 1/2 payının tamamını dava dışı vekili … eliyle 20.03.2013 tarihinde davalı …’e, … ada … sayılı parseldeki çekişme konusu 12 nolu bağımsız bölümü ise aynı vekili eliyle 1/2’şer oranda davalılar … ve …’e satış suretiyle devrettiği, mirasbırakan …’ın çocuksuz ve dul olarak 21.04.2014 tarihinde öldüğü geriye kardeşi …’ın çocukları olan davalı …, … ve dava dışı … ile kardeşi …ın çocukları davacı … ile dava dışı …’ın kaldığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (nitelikli-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve l.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere; görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de 4721 s. Türk Medeni Kanununun 706, 6098 s. Türk Borçlar Kanununun 237 (818 s. Borçlar Kanunun 213) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır.
Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki kişisel ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, muvazaa iddiasına dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 190. maddesi ile TMK’nin 6. maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Bir başka ifade ile temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olduğunu ispat külfeti davacı tarafa aittir.
Somut olaya gelince, davacı taraf tanık bildirmemiş olup davalı tanıkları da temliklerin muvazaalı olduğu yönünde beyanda bulunmamışlar, ayrıca davalı taraf dosyaya 15.06.2011 tarihinde mirasbırakanın banka hesabına 360.000’er TL yatırdıklarına ilişkin banka dekontları sunmuşlardır. Salt bedeller arasındaki oransızlık ise tek başına muvazaanın delili değildir.
Tüm bu olgular birlikte değerlendirildiğinde muvazaa iddiasının kanıtlandığını söyleyebilme imkanı bulunmamaktadır.
Hal böyle olunca, temliklerin mal kaçırma amaçlı olduğu iddiasının davacı tarafça usulünce kanıtlanamadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
Davalıların temyiz temyiz itirazının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371/1-a maddesi uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/2.maddesi gereğince dosyanın kararı veren İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi’ne gönderilmesine,02.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 2.037.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.05.2019 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
(Muhalif)
-KARŞI OY-
Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle mirasbırakanın davalılara 15.06.2011 ve 20.03.2013 tarihlerinde yaptığı temliklerin diğer mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gibi; murisin davalı …’in oğlu …’ye de 21.06.2011 ve 07.07.2011 tarihlerinde 6 adet taşınmazı da satışı suretiyle İrfan’dan olma çocuk ve torunlarına mal kazandırma amacını kuvvetlendirdiği, davalıların taşınmazların gerçek değerine göre çok cüzi miktarda kalan para yatırma işlemlerinin satış bedelinin ödendiği izlenimi verme amacı taşıyarak muvazaanın gizlenmeye çalışıldığının anlaşılmasına göre verilen kabul kararı onanmalıdır. Çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.