Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2017/1279 E. 2020/2322 K. 08.06.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/1279
KARAR NO : 2020/2322
KARAR TARİHİ : 08.06.2020

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakanları …’ın 336 parsel sayılı taşınmazını satış göstermek suretiyle oğlu olan davalı …’ye devrettiğini, temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tescile, aksi durumda ise tüm mirasçılar adına tecile karar verilmesini istemişlerdir
Davalı, dava konusu taşınmazın kadastro çalışmaları neticesinde adına tescil edildiğini, önceki tarihlerde mirasbırakan babasına, eşine ait bilezikleri borç olarak verdiğini ancak babasının borcuna karşılık ödeme yapamadığını, bu sebeple de mirasbırakanın kadastro çalışmaları sırasında taşınmazı kendi adına tescil ettirdiğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Sulh Hukuk Mahkemesince, hak düşürücü süre yönünden davanın reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece; “… Her ne kadar, miras bırakan dava konusu taşınmazın davalıya temlikini kadastro tespitinden önce yapmış ise de, tespitten sonra ölmüş olup, Türk Medeni Kanununun 599. maddesi hükmü uyarınca mirasçıların murisin ölüm tarihinde tereke üzerinde hak sahibi olacakları açıktır. Öyleyse, davacıların talep ettiği hak, kadastro öncesi nedene değil, kadastrodan sonraki nedene dayalıdır. Buna göre, somut olayda, 3402 sayılı Kadastro Yasasının 12/3 maddesinin uygulama yeri bulunmamaktadır. Öte yandan, böylesi bir durumda muris muvazaasına dayalı olarak açılan ve açılacak davaların her hangi bir zaman aşımı veya hak düşürücü süreye bağlı olmaksızın her zaman açılabileceği de kuşkusuzdur. Hal böyle olunca; tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda delillerin toplanması, hasıl olacak sonuca göre işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.” gerekçesiyle bozulmuş, Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından bozma ilamına uyulmuş, aşamada verilen görevsizlik kararı üzerine dava Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmeye devam edilmiş ve mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1929 doğumlu mirasbırakan …’ın 09.10.2010 tarihinde ölümü ile geriye davacı torunları …,.., … ve …, ikinci eşinden olan oğlu davalı … ile dava dışı çocukları ilk eşinden olan Fatma ile ikinci eşinden olan Münevver’in kaldıkları, dava konusu 336 parsel sayılı taşınmazın; tapunun 07.06.1967 tarih ve 7 sıra numarasında iştirak halinde mirasbırakan … ve dava dışı … adlarına kayıtlı iken, 24.05.2988 tarihinde yapılan kadastro çalışmaları sırasında; adı geçen maliklerin 1970 yılında iştirak halindeki mülkiyeti müşterek mülkiyete çevirdikleri, 1977 yılında ise taşınmazdaki paylarının tamamını 20.000(E)TL bedelle haricen davalı …’a satarak taşınmazdan alakalarını kestiklerinden söz edilerek davalı adına tespit edildiği, tespitin kesinleşmesi ile de taşınmazın davalı adına tescil edildiği anlaşılmaktadır.
Uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Bilindiği ve 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere ”muris muvazaası, mirasbırakanın danışıklı olarak mirasçılarını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklaması halinde, saklı pay sahibi olsun yada olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların görünürdeki satış sözleşmesinin BK’nun 18. Maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinde şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek, dava açabilmelerine olanak veren hukuki bir olgu” olarak tanımlanmaktadır. Kural olarak Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararları konuları ile sınırlı, gerekçeleri ile aydınlatıcı ve sonuçları ile bağlayıcıdır. Butlan sonucunu doğurarak, murisin temliki tasarruflarının iptaline imkan tanıyan 01.04.1974 tarih, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanabilmesi için, temliki tasarrufa konu yapılan taşınmazın murisin tapulu malı olması, gerçekte bağışlamak istediği bu malı ile ilgili olarak tapu memuru huzurunda, iradesini satış doğrultusunda açıklaması icap eder.
Somut olaya gelince; çekişme konusu taşınmazda mirasbırakan … tarafından tapu sicil memuru önünde yapılan temliki bir işlem bulunmadığından İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama yeri bulunmamaktadır.
Hal böyle olunca; davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.06.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.