Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2017/1258 E. 2020/2323 K. 08.06.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/1258
KARAR NO : 2020/2323
KARAR TARİHİ : 08.06.2020

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-BEDEL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, bedel davası davası sonunda yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü.

-KARAR-

Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil olmazsa bedel isteğine ilişkindir.
Davacı, dava dışı 207 parsel sayılı taşınmazının satışı hususunda kardeşi olan davalılardan …’i vekil tayin ettiğini, okuma yazma bilmediği halde, biliyormuş gibi hareket ettirildiğini ve imza attırılmak suretiyle vekaletname düzenlendiğini, bu nedenle vekaletnamenin geçersiz olduğunu, okuma yazması olmadığından vekaletnamenin içeriğini inceleyemediğini, dava konusu 164 ada 2 parsel sayılı taşınmazdaki payının tamamının, bahsedilen vekaletnameye dayanarak, davalı vekil … tarafından kardeşleri olan diğer davalı …’e satış suretiyle devredildiğini, yapılan işlemlerden aleyhine açılan müdahalenin men’i davası ile haberdar olduğunu, davalı …’in vekalet görevin kötüye kullandığını ve davalıların kötüniyetli olduklarını ileri sürerek, davalı …’e devredilen payın tapu kaydının iptali ile adına tesciline, olmazsa taşınmaza ilişkin alınan bedelin davalı …’ten tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı …, davacının okuma yazma bildiğini ve yapılan işlemlerden haberdar olduğunu, tüm mirasçıların dava konusu taşınmazın satışı konusunda anlaştıklarını ve kendisinin bedeli karşılığında taşınmazı satın aldığını, davacının daha önce de vekile karşı vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı alacak davası açtığını, bedeli ödendiği takdirde taşınmazı devredebileceğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Davalı …, savunma getirmemiştir.
Mahkemece, davacının iddialarının yerinde görülmediği gerekçesiyle vekaletnamenin geçersizliği ve sahteliği hukuksal nedenine dayalı talebin reddine; hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu gerekçesiyle hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil talebinin reddine; davalı …’e karşı daha önce de dava açıldığı ve davanın halen derdest olduğu gerekçesiyle vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı bedel isteğine yönelik davanın usulden reddine karar verilmiş, karar davacı vekili tarafından adli yardım talepli olarak temyiz edilmiştir.
Bilindiği üzere, Anayasamızda hak arama özgürlüğünün kullanılabilmesi ve adil yargılama hakkının unsurlarından olan, taraflar arasında silahların eşitliği ilkesinin hayata geçirilebilmesi için gerekli yargılama giderlerini ödemede sıkıntıya düşecek veya ödeyemeyecek durumda bulunan kişilere, her türlü mali ve hukuki korunma taleplerinde kolaylık sağlanması, sosyal hukuk devletinin ilkelerinden olup, bu gereğin yerine getirilebilmesi de adli yardım ile mümkündür. Bu nedenle adli yardım müessesesi 1086 sayılı HUMK’nin 465 ila 472 maddeleri ile 6100 sayılı HMK’nin 334 ila 340. maddeleri arasında düzenlenmiştir.
Öte yandan; 6100 sayılı HMK’nin 336/3. maddesinde adli yardım talebinin kanun yollarına başvuru sırasında Yargıtay’a da yapılabileceği açıkça belirtilmiş ve 337/1. maddesinde de duruşma yapılmaksızın talep hakkında karar verilebileceği hükme bağlanmıştır.
Somut olayda, davacı adli yardım talepli temyiz dilekçesi ekinde temyiz harç ve masraflarını karşılayabilecek durumda olmadığını gösteren mali durumuna ilişkin belgeleri sunmuş olup, adli yardım yönünden yasal şartların oluştuğu görülmekle davacının adli yardım talebinin kabulüne karar verilip, işin esasının incelenmesine geçildi.
Vekaletnamenin hile ile alındığı iddiası aynı zamanda vekalet görevinin kötüye kullanılması iddiası niteliğinde olup; ayrı bir dava sebebi olarak değerlendirilmesi yerinde değildir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının Hassa Noterliği’nin 13.12.2015 tarih ve 2253 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile kardeşi olan davalı …’i intikal işlemlerini yapması ve taşınmaz satış yetkilerini de içerir şekilde vekil tayin ettiği, çekişme konusu 2 parsel sayılı taşınmazın tarafların anneleri mirasbırakan …adına kayıtlı iken 02.02.2011 tarihinde davacı ve davalıların da aralarında bulunduğu tüm mirasçıları adına intikalen tescil edildiği, aynı resmi akit ile davalı vekil …’in, davacı …’in payının tamamını vekaleten satış suretiyle kardeşleri olan diğer davalı …’e temlik ettiği, yine davalı …’in kendi adına asaleten ve kardeşleri olan dava dışı diğer mirasçılar …,..,…,…,..,…,…’nin paylarını da vekaleten satış suretiyle davalı …’e devrettiği anlaşılmaktadır.
Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; “Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK’nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince; davacı tanığı alarak dinlenen tarafların kardeşi Ali’nin beyanı ile; vekil …’in vekalet görevini kötüye kullandığı ve kardeşleri diğer davalı …’in de bunu bilebilecek durumda olduğu, ayrıca davalılardan vekil …’in Hassa Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2012/298 Esas ve 2013/301 Karar sayılı elatmanın önlenmesi davasında tanık olarak dinlendiği ve bu beyanı nazara alındığında açıkça davacı …’in rızası hilafına davacının payını davalı …’e sattığı anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca; davacının tapu iptali ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması isabetsizdir.
Davacının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, dosya adli yardım talepli olduğundan harç alınmasına yer olmadığına, 08/06/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.