Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2016/979 E. 2018/15003 K. 28.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/979
KARAR NO : 2018/15003
KARAR TARİHİ : 28.11.2018

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTAL-TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’nun raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptal ve tescil olmadığı takdirde tenkis istemine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakanları …’ın maliki olduğu 342, 1306 parseller ile 562 ada 121 parsel sayılı taşınmazdaki 5 nolu bağımsız bölümü mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak ölünceye kadar bakma akdi ile davalıya temlik ettiğini ileri sürerek dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline aksi taktirde tenkise karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, mirasbırakanın eşinden boşandığını ve bakım ihtiyacının olduğunu, çocuklarının kendisine bakmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, temlikin muvazaalı olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan…’ın 25.12.2012 tarihinde öldüğü , geride davacı çocukları …., …., …. ve …’in mirasçı olarak kaldıkları; davalının, mirasbırakanın kardeşinin eşi olduğu, mirasbırakanın, 562 ada 121 parsel sayılı taşınmazdaki 5 nolu bağımsız bölümünü 26.07.2010 tarihinde, 342, 1306 parsellerini de 02.11.2012 tarihinde davalıya ölünceye kadar bakma akdi ile devrettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği gibi; uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) m. 611. maddesine göre ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir akittir. (818 s. Borçlar Kanununun (BK) m. 511). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer. (TBK m. 614 (BK) m. 514)).
Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. (TBK m. 19 (BK m. 18)). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 01.04.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.
Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir.
Somut olaya gelince; dinelenen tanıklar, davalı ile mirasbırakanın bir dönem fiilen birlikte yaşadıklarını, mirasbırakanın eski eşinden boşandıktan sonra davacı çocukları ile arasının açıldığını, kendisi ile ilgilenmediklerini söylerek davalı ile …’e gittiğini beyan etmişlerdir. Bu durumda, mirasbırakan çekişme konusu 652 ada 121 parseldeki 5 nolu bölüm için ölümüne kadar bakılmadığı iddiası ile herhangi bir dava açmadığına göre bu taşınmaz bakımından mirasbırakanın amacının kendisine baktırmak olduğu ve muvazaa iddiasının kanıtlanamadığı açıktır. Ancak mirasbırakanın 5 nolu bölümün devrine esas 26.07.2010 tarihli akit ile kendisine baktırma imkanı varken malvarlığının kalanını oluşturan diğer iki taşınmazı da 02.11.2012 tarihinde yine ölünceye kadar bakma akdi ile temlik etmiş olması karşısında 342 ve 1306 parsellerin temliklerinde makul sınırın aşıldığının ve mirasbırakanın arasının iyi olmadığı anlaşılan çocuklarından mal kaçırdığının kabulü gerekir.
Hal böyle olunca; dava konusu 652 ada 121 parseldeki 5 nolu bölüm yönünden davanın reddine, diğer iki taşınmaz bakımından ise kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile tüm taşınmazlar yönünden davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru değildir.
Davalının değinilen yönler itibariyle yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.11.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.