Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2016/9779 E. 2019/3469 K. 29.05.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/9779
KARAR NO : 2019/3469
KARAR TARİHİ : 29.05.2019

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ-TESCİL-TENKİS

Taraflar arasında görülen tapu iptali-tescil-tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’un ‘ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, duruşma isteği değerden reddedildi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tenkis, aksi halde miras sebebiyle istihkak isteklerine ilişkindir.
Davacı, ortak mirasbırakan …’ün … ada … parsel sayılı taşınmaz üzerindeki 8 nolu bağımsız bölümü dava dışı üçüncü kişiden satın alarak davalı adına tescil ettirdiğini, bedelin mirasbırakan tarafından ödendiğini, yine mirasbırakan tarafından … 28. Noterliği’nin 28.09.2001 tarih ve 21531 yevmiye no’lu vasiyetnamesi ile çeşitli bankalardaki mevduat hesaplarında bulunan bedellerin davacı ve dava dışı mirasçısı … arasında eşit olarak paylaştırılmasını vasiyet ettiğini, anılan vasiyetnamenin 27.10.2010 tarihinde açılıp okunduğunu, mirasbırakanın banka hesaplarındaki birikimi ile dava konusu taşınmazı satın aldığını, bu nedenle vasiyetnameye konu bankadaki bedellerin harcanmış olduğunu ileri sürerek, davalı adına olan tapu kaydının iptali ile miras payı oranında adına tesciline, aksi halde tenkisine, olmadığı taktirde miras sebebiyle istihkakına karar verilmesini istemiş, aşamada davasını …’a devretmiştir.
Davalı, taşınmazın bedelinin kendisini tarafından ödendiğini, muvazaanın olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddiaların ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan …’ün davalı … ile ikinci evliliğini yaptığı, daha sonra … 28.Noterliğince düzenlenen 28.09.2001 tarih ve 21531 yevmiye numaralı vasiyetname ile “Ziraat Bankası mensupları yapı kooperatifi … A blok da yer alan 13 nolu daireyi satın aldım. Satın alınırken değeri 400.000 Dolar idi. Aslında sorumluluktan kaçmak için yaptığım işlemin ileride bir problem olacağını tahmin etmiştim. Eşim … bu malları satın alacak bir geliri yoktur. Ödemeler tamamen tarafımca yapılmıştır. Mirasıma girebilecek başkaca gayrimenkul ve menkul varlığım bulunmamaktadır. Ancak çeşitli bankalarda adıma olan mevduat hesaplarında paralar vardır. Eşime bıraktığım ve 8.000 TL’ye satın aldığım araç ve gayrimenkul dışında bankalardaki mevduat hesaplarımdan pay almaması adil ve objektif bir düşüncedir. Bu düşünceyle bankadaki paralarımın toplamının eşim
…’ye herhangi bir pay verilmeden diğer mirasçılarım … ve … arasında eşit şekilde bölüştürülmesi” yönünde vasiyette bulunduğu, ardından mirasbırakanın 19.04.2010 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak ilk eşi Sevgi ve ondan olma davacı kızı … ile davalı ikinci eşi … ve ondan olma dava dışı çocuğu ….’ın kaldığilamı ile vasiyetnamenin açılıp okunduğu anlaşılmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki, dava konusu … ada … parsel sayılı taşınmaz üzerindeki 8 nolu bağımsız bölüme ilişkin davada ileri sürülen iddianın içeriğine göre; yanlar arasındaki uyuşmazlık, mirasbırakanın gerçekte bedelini bizzat ödeyip üçüncü kişiden satın aldığı taşınmazı mirastan mal kaçırmak amacıyla tapu siciline yarar sağlamak istediği kişi (davalı) adına kaydettirmesi halinde 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulama yeri bulup bulamayacağı noktasında toplanmaktadır. Gerçekten, 1.4.1974 tarihli karar, konusu ve sonuç bölümü itibariyle, murisin kendi üzerindeki tapulu taşınmazlar yönünden yaptığı temliki işlemler için bağlayıcıdır. Somut olayda olduğu gibi bedeli ödenerek ‘gizli bağış’ şeklinde gerçekleştirilen işlemler hakkında anılan Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının doğrudan bağlayıcı olma niteliği yoktur. Bunun yanısıra, karara yorum yoluyla gizli bağış iddialarına yönelik olarak uygulama olanağı sağlanamayacağı, Hukuk Genel Kurulunun 30.12.19992 tarih 586/782; 21.9.1994 tarih 248/538; 21.12.1994 tarih 667/856; 11.10.1995 tarih 1995/1-608 sayılı kararında belirtilmiş; Dairenin yargısal uygulaması bu doğrultuda kararlılık kazanmış olup dava konusu taşınmaz yönünden iptal tescil isteğinin reddedilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Ancak yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere saklı pay sahibi mirasçıların gizli bağış iddiasına dayanarak tenkis isteğinde bulunabilecekleri açıktır.
Bilindiği üzere; tenkis (indirim) davası, miras bırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arası kazandırmaların (bağış) yasal sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu (inşai) davalardandır. Tenkis davasının dinlenebilmesi için öncelikli koşul; mirasbırakanın ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin haklarını zedelemiş olmasıdır. Saklı payların zedelendiğinden söz edilmesi ise kazandırma konusu tereke ile kazandırma (temlik ) dışı terekenin tümüyle bilinmesiyle mümkündür. Tereke mirasbırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu malvarlığı kıymetleri ile iadeye ve tenkise tabi olarak yaptığı kazandırmalardır. Bunlar terekenin aktifini oluşturur. Mirasbırakanın borçları, bakmakla yükümlü olduğu kişilerin 743 sayılı Kanun uygulanacaksa bir aylık 4721 sayılı Kanun uygulanacaksa üç aylık nafakası, terekenin defterinin tutulması, mühürlenmesi, cenaze masrafları gibi giderler de pasifidir. Aktiften belirtilen borçların indirilmesi net terekeyi oluşturur. Tereke bu şekilde tesbit edildikten sonra mirasın açıldığı tarihteki fiyatlara göre değerlendirilmesi yapılarak parasal olarak miktarının tespiti gerekir (TMK m.564). Mirasbırakanın TMK’nin 506. maddesinde belirlenen saklı paya tecavüz edip etmediği bulunan bu rakam üzerinden hesaplanır. Tasarruf oranı aşılmış ise tasarrufun niteliğine göre icap ederse kazandırma işleminde, saklı payları zedeleme kastının bulunup bulunmadığı objektif (nesnel) ve sübjektif (öznel) unsurlar dikkate alınarak belirlenmelidir. Zira tasarruf oranını aşan her kazandırmada saklı payları zedeleme kastının varlığından söz edilemez.
Mutlak olarak tenkise tabi tasarruflarda (ölüme bağlı tasarruflar veya TMK’nin 565. maddesinin 1, 2 ve 3 bentlerinde gösterilenler) veya saklı payın ihlal kastının varlığı kesin olarak anlaşılan diğerlerinde özellikle muayyen mal hakkında tenkis uygulanırken TMK’nin 570. maddesindeki sıralamaya dikkat etmek davalı mahfuz hisseli mirasçılardan ise aynı Kanunun 561. maddesinde yer alan mahfuz hisseden fazla olarak alınanla sorumluluk ilkesini gözetmek, dava konusu olup olmadığına bakılmayarak önce ölüme bağlı tasarruflarla davacının saklı payını tamamlamak, sonra sağlar arası tasarrufları dikkate almak gerekir. Bu işlem sırasında dava edilmeyen kişi veya tasarrufların tenkisi gerekeceği sonucu çıkarsa davacının onlardaki hakkını dava etmemesinin davalıyı etkilemeyeceği ve birden çok kişiye yapılan teberru tenkise tabi olursa 563. maddede yer alan, alınanla mütenasip sorumluluk kuralı gözetilmelidir.
Davalıya yapılan tasarrufun tenkisine sıra geldiği takdirde tasarrufun tümünün değeri ile davalıya yapılan fazla teberru arasında kurulan oranda (Sabit Tenkis Oranı) tasarrufa konu malın paylaşılmasının mümkün olup olamayacağı (TMK m.564) araştırılmalıdır. Bu araştırma sonunda tasarrufa konu mal sabit tenkis oranında bölünebilirse bu kısımların bağımsız bölüm halinde taraflar adına tesciline karar verilmelidir.
Tasarrufa konu malın sabit tenkis oranında bölünmezliği ortaya çıktığı takdirde sözü geçen 564. maddedeki tercih hakkı gündeme gelecektir. Böyle bir durum ortaya çıkmadan davalının tercih hakkı doğmadan davalının tercihini kullanması söz konusu olamaz. Daha önce bir tercihten söz edilmişse sonuç doğurmaz. O zaman davalıdan tercihi sorulmak ve 11.11.1994 günlü 4/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca süratle dava konusu olup sabit tenkis oranına göre bölünemeyen malın, karar tarihindeki rayice göre değeri belirlenmeli ve bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından bulunacak naktin ödetilmesine karar verilmelidir.
Somut olayda, mahkemece tenkis isteği yönünden yukarıda belirtilen ilkeleri kapsar biçimde bir inceleme ve araştırma yapıldığı söylenemez.
Hâl böyle olunca; yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde tenkis isteği yönünden gerekli araştırma ve incelemenin eksiksiz tamamlanması, taraf delillerinin toplanması, net terekenin saptanmasında murisin temlik dışı kalan taşınmazlarının gözetilmesi, bunun sonucu olarak saklı pay ve tasarruf nisabının yeniden belirlenmesi, murisin ölüm giderlerinin tespitiyle pasif terekesi içeresinde gösterilmesi, bu şekilde belirlenen pasif terekenin aktif terekeden indirilmesi suretiyle bulunan net tereke üzerinden tenkis hesabı yapılması suretiyle açıklanan hususları da kapsayacak şekilde uzman bilirkişilerden hükme ve denetime elverişli rapor alınması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davacının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 29/05/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.