Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2016/8165 E. 2016/10502 K. 21.11.2016 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/8165
KARAR NO : 2016/10502
KARAR TARİHİ : 21.11.2016

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : ELATMANIN ÖNLENMESİ VE YIKIM

Taraflar arasındaki davadan dolayı … 3. Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 17.09.2013 gün ve 2011/377 esas 2013/357 karar sayılı hükmün bozulmasına ilişkin olan 22.2.2016 gün ve 14086-2003 sayılı kararın düzeltilmesi süresinde davalı vekili tarafından istenilmiş olmakla, dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-

Davalı vekili kararı temyiz süresi içinde temyiz etmiş ise de, Dairenin 22.02.2016 tarih ve 2014/14086 Esas, 2016/2003 Karar sayılı ilamında temyiz dilekçesinin dosyada fiziken bulunmaması sonucu davalı vekilinin süresinde yapılan temyiz isteğinin incelenmediği ve bu yönde karar verilmediği anlaşılmaktadır. Bu durumda 16.10.1940 gün 48/88 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca karar düzeltme isteği temyiz isteği olarak kabul edilerek inceleme yapılması gerekmiştir.
Dava, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğine ilişkindir.
Davacı, paydaşı olduğu 398 parsel sayılı taşınmazda rızai taksim yapılmadığını, taşınmazda kullandığı bir bölüm bulunmadığını, davalının taşınmazın ticari anlamda en değerli kısmında dolgu faaliyeti gerçekleştirdiğini, sözlü ihtarlarına olumsuz yanıt verildiğini ileri sürerek, elatmanın önlenmesini ve davalının gerçekleştirdiği faaliyetin durdurulmasını ve kaldırılmasını istemiştir.
Davalı, dava konusu taşınmazı kullanan paydaşlar arasında rızai taksim yapıldığını, her paydaşın kullandığı yerin belli olduğunu, taşınmaz üzerinde yapılan işlemlerin taşınmazı korumak ve değerini arttırmak amacıyla gerçekleştirildiğini, benzer şekilde açılmış derdest davalar bulunduğunu, intifadan men koşulunun gerçekleşmediğini, taşınmaz üzerindeki 10-15 yıllık evler hususunda davacının bir itirazının olmadığını, dolgu yapılan alanın özel parselasyon planı olduğunu, paydaşlar arasında fiili kullanım biçimi oluştuğunu, yıkım istemli davanın ancak tüm paydaşlar tarafından açılabileceğini belirtip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, elatmanın önlenmesi ile birlikte yıkım da istendiği yıkım istekli davaların tüm paydaşlarca açılması, gerektiği gerekçesiyle, husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bilindiği ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 683. maddesinde düzenlendiği üzere; paydaşlardan her biri, diğerlerinin hakları ile bağdaştığı ölçüde paylı maldan yararlanabilir ve onu kullanabilir, uyuşmazlık halinde yararlanma ve kullanma şeklini hakim belirler, bu belirleme, paylı malın kullanılmasının zaman veya yer itibarıyla paydaşlar arasında bölünmesi biçiminde de olabilir, paydaşlardan her biri, bölünemeyen ortak menfaatlerin korunmasını diğer paydaşları temsilen sağlayabilir.
Paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre, payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237., Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.), Tapu Kanunu’nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya ortaklığın satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, “ahde vefa” kuralının yanında TMK’nin 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, TMK’nin müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
Somut olaya gelince, davacının açtığı davanın dinlenebileceğinde kuşku yoktur.
Hâl böyle olunca, işin esasının yukardaki ilkeler uyarınca incelenip, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün belirtilen nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma gerekçesine göre davalının temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.11.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.