Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2016/7655 E. 2019/1111 K. 20.02.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/7655
KARAR NO : 2019/1111
KARAR TARİHİ : 20.02.2019

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil- tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar dahili davalılar … ve …vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’nün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tazminat isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan…’nin, 4947 ada 11 parsel sayılı taşınmazda bulunan 3 nolu bağımsız bölümü mirasçılardan mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olarak davalılara devrettiğini ileri sürerek tapu iptali ve tescile, olmazsa tazminata karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, taşınmazın bedeli davalı … tarafından ödenerek satın alınıp mirasbırakan adına tescil ettirildiğini, mirasbırakanın taşınmazı bu nedenle devrettiğini, davalı …’nin annesinin yanında kaldığını ve onunla ilgilendiğini, Tekin’in isteği ile yarı payının …’ye aktarıldığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, sûbut bulan davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan…’nin 12.10.2006 tarihinde ölümü ile geriye çocukları davalılar … ve …, dava dışı … ile kendisinden önce ölen oğlu …’nin çocukları …, … ve davacı …’in mirasçı olarak kaldıkları, dava konusu 3 nolu bağımsız bölümün tamamı mirasbırakan … adına kayıtlı iken vekaleten oğlu … tarafından 06.06.2002 tarihli satış akdi ile 1/2’şer payla davalılara temlik edildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 190. Maddesinde, “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.”; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun(TMK) 6. maddesinde, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” şeklinde yer alan hükümlerle, açılmış bir davada ispat yükünün kural olarak davacıya yüklendiği tartışmasızdır.
Somut olaya gelince; davacı dava dilekçesinde tanık deliline dayanmakla birlikte mahkemece verilen kesin süreye rağmen tanık listesi sunmamıştır. Dinlenen davalı tanıklarının ise muvazaanın ispatına yarar beyanları olmadığı açıktır. Salt bedeller arasındaki oransızlık tek başına muvazaanın delili değildir.
Bu durumda, toplanan deliller ve yukarıda değinilen ilkeler birlikte değerlendirildiğinde temliğin mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olduğu iddiasının ispat edilmediği açıktır.
Hal böyle olunca, ½ pay sahibi Saide’nin temyizi olmadığından diğer davalı …’in payı yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile kabulüne karar verilmesi doğru değildir.
Tekin mirasçılarının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 20/02/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.