Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2016/5546 E. 2019/4811 K. 24.09.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/5546
KARAR NO : 2019/4811
KARAR TARİHİ : 24.09.2019

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TENKİS

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil-tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 24.09.2019 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalılar vekili Avukat … ile temyiz edilen davacı vekili Avukat … geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı terekeye iade talepli tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis isteklerine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakanı ….’nun 24.11.2010 tarihinde dava dışı …’i vekil tayin ettiğini, vekilin mirasbırakanın maliki olduğu 23 parsel sayılı taşınmazdaki 2 ve 6 nolu bağımsız bölümleri davalı …’e, 1,3 ve 5 nolu bağımsız bölümleri 1/2’şer paylarla davalılar….ve …’a, intifa hakları mirasbırakan üzerinde kalmak suretiyle çıplak mülkiyetlerini satış suretiyle temlik ettiğini, mirasbırakanın vekâletname tarihinde ehliyetsiz olduğunu, temliklerin mal kaçırma amacıyla ve muvazaalı olarak yapıldığını ileri sürerek, miras payı oranında tapu iptali ve tescile, olmadığı takdirde tenkise karar verilmesini istemiş, aşamada verdiği 27/12/2012 tarihli ıslah dilekçesi ile, dava konusu taşınmazların terekeye iadesine, olmadığı takdirde tenkise karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, davacı …’in borçları nedeniyle mirasbırakanın kefil olduğunu ve taşınmazını ipotek verdiğini, taşınmazlarının satılmaması için kendilerinden borç para aldığını ve davacının borçlarını kapattığını, mirasbırakana verdikleri borcun karşılığı olarak taşınmazların kendilerine devredildiğini, vekaletname ve temlik tarihlerinde mirasbırakanın fiil ehliyetini haiz olduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, mirasbırakanın vekaletname ve temlik tarihlerinde hukuki ehliyeti haiz olduğunun Adli Tıp Kurumu raporuyla saptandığı, ancak yapılan temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, 1929 doğumlu mirasbırakan…’nun 14.10.2011 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak davacı oğlu … ile davalı kızları . … ve …’in kaldıkları, vekili olan dava dışı… aracılığıyla intifa hakları mirasbırakanda kalmak suretiyle 103 ada 23 parsel sayılı taşınmazdaki 1, 3 ve 5 nolu mesken niteliğindeki bağımsız bölümleri 1/2’şer paylarla davalı kızı …ve eşi …’e, 2 nolu dükkan ve 6 nolu mesken niteliğindeki bağımsız bölümleri de davalı kızı …’e satış suretiyle devrettiği, taşınmazdaki 4 nolu bağımsız bölümün halen mirasbırakan adına kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 190. Maddesinde, “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.”; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun(TMK) 6. maddesinde, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” şeklinde yer alan hükümlerle, açılmış bir davada ispat yükünün kural olarak davacıya yüklendiği tartışmasızdır.
Somut olaya gelince; mirasbırakanın davacı …’in sahibi olduğu … Ltd.Şti’nin kullandığı kredilerin teminatı olarak dava konusu 103 ada 23 parsel sayılı taşınmazını ipotek ettirdiği, taşınmaz üzerindeki ipoteğin kaldırılması için davalı damadı …’den borç aldığı, 31.03.2019 tarihinde mirasbırakan hesabına davalı … tarafından 18.405 TL, …’nin oğlu … tarafından 100.000 TL ve eşi … tarafından 100.000 TL gönderildiği, mirasbırakan tarafından kredi borcu ödenerek 03.06.2009 tarihinde taşınmaz üzerindeki ipoteğin kaldırıldığı, mirasbırakanın 04.03.2010 tarihinde düzenlediği resmi vasiyetname ile dava konusu 1, 3 ve 5 no’lu bağımsız bölümleri davalı kızı …’e, 2 ve 6 nolu bağımsız bölümleri davalı kızı …’e, dava dışı 4 nolu bağımsız bölümü ise davacının çocukları … ve …’e bıraktığı, anılan vasiyetnamede davacı oğlunun borçlarını öderken davalı damadı …’den borç aldığından kızı … …’e daha fazla yer verdiğini belirttiği, vasiyetnameden sonra dava konusu temliklerin yapıldığı, dinlenen tanıkların mirasbırakanın davacıdan mal kaçırmasını gerektiren somut bir nedenin varlığına dair beyanlarının bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Hâl böyle olunca, yukarıdaki ilkeler ile somut olgular birlikte değerlendirildiğinde, temlikin mal kaçırma kastıyla yapılmadığı, muvazaa iddiasının usulen kanıtlanamadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın kabulüne karar verilmesi doğru değildir.
Kabule göre de, Tür Medeni Kanunu’nun 28. maddesinde düzenlendiği gibi kişilik ölümle sona erdiğinden mirasbırakan …. adına tescil kararı verilmiş olması doğru olmadığı gibi, davaya konu bağımsız bölümlerin bulunduğu 103 ada 23 parsel sayılı ana taşınmazın 3402 sayılı Yasa’nın 22/A maddesi gereğince yenileme ile 8020 ada 7 sayılı parsele dönüştüğü dikkate alınmadan, infazı mümkün olmayacak şekilde sayfası kapatılan eski parsel numarası üzerinden karar verilmesi de isabetsizdir.
Davalıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 2.037.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24/09/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.