Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2016/5305 E. 2019/4704 K. 19.09.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/5305
KARAR NO : 2019/4704
KARAR TARİHİ : 19.09.2019

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 19.09.2019 Perşembe günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı vekili Avukat … ile temyiz edilen davacı vekili Avukat… geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan anneannesi…’nun 442 ada 70 parsel sayılı taşınmazda bulunan 2 no’lu dükkanı mirastan mal kaçırma amacıyla ve muvazaalı olarak 25.05.1998 tarihinde davalı kızına satış yoluyla temlik ettiğini, annesi …’nin 03.10.1995 tarihinde öldürülmesi ve babasının da kısa bir süre sonra ölümü üzerine tek başına kaldığını, tüberküloz hastası olduğunu, mirasbırakanın taşınmazı elden çıkartması için haklı bir neden bulunmadığını ileri sürerek çekişme konusu 442 ada 70 parsel sayılı taşınmazda bulunan 2 no’lu bağımsız bölümün davalı adına olan tapu kaydının iptali ile payı oranında adına tescilini istemiştir.
Davalı aşamalarda, satışın gerçek olup mirasbırakanın paylaştırma amacıyla hareket ettiğini, zira mirasbırakan ve eşinin taşınmazlarını çocuklarına ve torunlarına bıraktıklarını, mirasbırakanın dava dışı eş….’nin 13.05.2004 tarihli vasiyetname ile 172 ada 189 parsel sayılı taşınmazda bulunan 2 no’lu bağımsız bölüm ile 172 ada 190 parsel sayılı taşınmazda bulunan 1 no’lu bağımsız bölümü davacıya bıraktığını ancak davacının bu taşınmazları satıp parasını tükettiğini, davacının yaşının küçük olması nedeniyle davacının hakkının kardeşlerine verildiğini, davacı ve kardeşleri için mirasbırakanın pek çok harcama yaptığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, mirabırakanın eşi tarafından davacıya taşınmaz verilmiş olmasının paylaştırma sayılmayacağı, tüm mirasçıları kapsar şekilde paylaştırma yapılmadığı, temlikin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, 1921 doğumlu mirasbırakan …’nun 25.07.2010 tarihinde ölümü üzerine davalı kızı…, 03.10.1995 tarihinde ölen kızı…’dan olma torunları davacı … ile dava dışı torunları … … ve…’nin mirasçı kaldıkları, dava konusu 442 ada 70 parsel sayılı taşınmazda bulunan 2 no’lu bağımsız bölümün mirasbırakan adına kayıtlı iken mirasbırakanın intifa hakkını üzerinde bırakarak çıplak mülkiyetin tamamını 25.05.1998 tarihinde davalıya satış yolu ile temlik ettiği, mirasbırakanın yine 25.05.1998 tarihinde dava dışı 635 ada 5 parselde bulunan 1 no’lu bağımsız bölümün çıplak mülkiyetini dava dışı torunu ….’ye, 04.10.1994 tarihinde dava dışı 160 ada 403 parselde bulunan 14, 15, 16, 17 no’lu bağımsız bölümleri davalı kızına, dava dışı 160 ada 404 parselde bulunan 14 no’lu bağımsız bölümü dava dışı torunu …’e, 160 ada 404 parselde 16 ve 17 no’lu bağımsız bölümleri davacının da annesi olan müteveffa kızı …’a, 28.09.1995 tarihinde dava dışı 160 ada 404 parselde bulunan 11 no’lu bağımsız bölümü davalı kızına, 30.06.2000 tarihinde dava dışı 5536 ada 6 parselde bulunan 4 no’lu bağımsız bölümü davalı kızına, 12.10.2000 tarihinde dava dışı 160 ada 404 parselde bulunan 13 no’lu bağımsız bölümü dava dışı torunu …’e, 22.09.1995 tarihinde dava dışı 160 ada 404 parselde bulunan 15 no’lu bağımsız bölümü dava dışı torunu ….i’ye, 30.06.2000 tarihinde dava dışı 5657 ada 29 parselde bulunan 4 no’lu bağımsız bölüm ile 5536 ada 6 parselde bulunan 4 no’lu bağımsız bölümün çıplak mülkiyetlerini davalı kızına satış yolu ile temlik ettiği, dava dışı 172 ada 190 parselde bulunan 1 no’lu dükkan ile 172 ada 189 parselde bulunan 2 no’lu dükkanın tamamı mirasbırakanın dava dışı eşi … adına kayıtlı iken adı geçenin 13.05.2004 tarihli vasiyetname ile bu taşınmazları davacıya bıraktığı ve bu taşınmazların 01.02.2013 tarihinde mahkeme kararı ile davacı adına tescil edildiği, davacının da bu taşınmazları bilahare dava dışı 3. kişiye satış yolu ile devrettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237., (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ile durumun aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, muvazaa iddiasına dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 190. maddesi ile Türk Medeni Kanunu (TMK) 6. maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Bir başka ifade ile temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olduğunu ispat külfeti davacı tarafa aittir.
Ne var ki, mirasbırakanın, sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmış olması durumunda, mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı kuşkusuzdur.
Somut olaya gelince, mirasbırakan … tarafından paylaştırmanın yapıldığı tarihte davacının annesi …’a da davalı ile birlikte taşınmazlar verildiği kayden sabit olup davalı yanın paylaştırma savunması yerinde olduğu gibi, HMK 190. ve TMK 6. maddeleri uyarınca ispat yükü kendisinde olan davacının da iddiasını kanıtlayamadığı, bu somut olgular yukarıdaki ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde mirasbırakanın dava konusu temliki yaparken gerçek irade ve amacının mirasçılardan mal kaçırmak olmadığı sonucuna varılmaktadır.
Hâl böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların incelenmesine yer olmadığına, 02.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davalı vekili için 2.037.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.09.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.