Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2016/4224 E. 2019/974 K. 14.02.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/4224
KARAR NO : 2019/974
KARAR TARİHİ : 14.02.2019

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tecsil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar taraflarca yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava, “Hata” hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, kendisine ait taşınmazlardan 75 nolu parselin satışı yapılacak iken hata sonucunda 67 nolu parselin satışının yapıldığını ileri sürerek tapu ipali-tescile karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davaya konu 67 nolu parseli tapu siciline güvenerek satın aldığını, hata yapıldığı ileri sürülen aktin tarafı olmadığından taraf sıfatı bulunmadığını belirtip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacının 75 nolu parselini satacak iken hataen 67 nolu parselini temlik ettiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Getirtilen kayıt ve belgelerden, dava konusu 67 nolu parselin davacı … adına kayıtlı iken, 16.04.2014 tarihli resmi akitte …’a(dahili davalı) satış yoluyla devredildiği; …’ın da bu taşınmazı 31.10.2014 tarihli resmi akitte davalı …’a temlik ettiği görülmektedir.
Bilindiği üzere, sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur.
Hemen belirtmek gerekir ki, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda(TBK) tıpkı 818 sayılı Borçlar Kanunu(BK) gibi esaslı hatanın (yanılmanın) tanımı yapılmamış, 31 ve 32. maddelerde sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca, iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın(yanılmanın) esaslı kabul edilebilmesi için uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf yönünden(sübjektif unsur) hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur.
Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen tarafın, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabileceği ve verdiği şeyi geri isteyebileceği kuşkusuzdur.
Ne var ki; somut olayda, davalı … davacının hata yaptığını ileri sürdüğü 16.04.2014 tarihli aktin tarafı olmadığı gibi, taşınmazı satın alırken davacının hataya düştüğünü bildiğini gösteren bir delil de bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, davalının “hata” olgusunu sonradan öğrenmiş olmasının da sonuca bir etkisi yoktur.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı delendirme ile kabul edilmesi doğru değildir.
Davalının temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacının temyiz itirazının reddine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.02.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.