Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2016/422 E. 2018/15072 K. 29.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/422
KARAR NO : 2018/15072
KARAR TARİHİ : 29.11.2018

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan …’nın 2682 ada 10 nolu parseldeki 1 nolu bağımsız bölümü davalılara satış suretiyle temlik ettiğini, davalıların taşınmazı alacak ekonomik güçlerinin olmadığını, mirasbırakanın mal satmaya ihtiyacı bulunmadığını ve yapılan işlemin muvazaalı olduğunu ileri sürerek satış işleminin iptali ile miras payı oranında adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, davacının babası olan … ile diğer erkek çocuk…’ın müsrif olduklarını, sürekli borçlandıklarını, babaları ve mirasbırakan annelerinin taşınmazlarını satmak ve birikmiş paralarını vermek suretiyle sürekli onlara yardımda bulunduğunu, kendilerine herhangi bir yardım yapılmadığını, mirasbırakana ölene kadar baktıklarını, satışın gerçek olduğunu, satışın gerçek olmadığının kabul edilmesi halinde bile mirasbırakanın gerçek iradesinin mirasçılar arasında denkleştirme ve adaleti sağlamak olduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, devrin bedelsiz yapıldığı, murisin denkleştirme amacının olmadığı ve diğer mirasçıların miras dışı tutulmak istendiği gerekçeleriyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Mirasbırakanın 24.10.2014 tarihinde öldüğü, geriye kızları davalı …, davalı …, kendisinden önce ölen oğlu ….’nın çocukları dava dışı …, davacı …, kendisinden önce ölen oğlu…’ın çocukları dava dışı …, …. ve ….’in mirasçı olarak kaldıkları, mirasbırakanın 2682 ada 10 parsel sayılı taşınmazdaki ½ arsa paylı zemin kat 1 nolu bağımsız bölümü 25.06.2014 tarihinde davalılara satış suretiyle temlik ettiği kayden sabittir.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237., (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ile durumun aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, muvazaa iddiasına dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 190. maddesi ile TMK’nun 6. maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Bir başka ifade ile temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olduğunu ispat külfeti davacı tarafa aittir.
Somut olayda, 14.05.2015 tarihli celsede verilen kesin süreye rağmen davacı tanık bildirmemiştir. Her ne kadar hükmün gerekçesinde temlikin bedelsiz olduğu vurgulanmışsa da muris muvazaasından söz edebilmek için bedelsizliğin yanında mirasbırakanın diğer mirasçılardan mal kaçırma amacıyla temliki yapması da gereklidir. Oysa, eldeki davada mirasbırakanın mal kaçırma amacı davacı tarafından usulünce kanıtlanmış değildir.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
Davalıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.11.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.