YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/3994
KARAR NO : 2019/702
KARAR TARİHİ : 07.02.2019
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı … vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptali ve tescil olmazsa tenkis isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan …’ın 203 ada 2 parsel sayılı taşınmazını 17.05.2007 ve 20.10.2009 tarihlerinde satış suretiyle oğulları olan davalılar … ve … a devrettiğini, taşınmazın gerçek değerinin çok altında bir bedelle satıldığını, murisin malvarlığında bir artış olmadığını, temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile miras payı oranında adına tescile, olmazsa tenkise karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, mirasbırakanın mallarını paylaştırdığına yönelik savunmada bulunmuşlardır.
Mahkemece, temlikin muvazaalı olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan …’ın 15.05.2010 tarihinde ölümü ile geriye davacı torunu Ali, davalı oğulları … ve … ile dava dışı çocukları … , … , … , … , torunları … ve … ’in mirasçı olarak kaldıkları, davaya konu 203 ada 2 parsel sayılı taşınmazın tamamı mirasbırakan … adına kayıtlı iken 17.05.2007 tarihinde ½ payını … ’a ¼ payını … ’a satış suretiyle temlik ettiği, yine mirasbırakanın 20.10.2009 tarihinde taşınmazdaki ¼ payının 575/2866 payını … ’a satış suretiyle temlik ettiği, halen muris adına bir bağımsız bölümün kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır.
Uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Bilindiği ve Türk Medeni Kanunu’nun 6.maddesinde düzenlendiği üzere “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olayların varlığını ispatla yükümlüdür.” Yine 6100 sayılı HMK’nun 190/1.maddesi gereğince “ispat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
Somut olaya gelince; dinlenen tek davacı tanığının muvazaayı kanıtlar bir beyanı bulunmamaktadır. Ayrıca dosyaya mirasbırakanın diğer mirasçılardan mal kaçırmasını gerektirir bir delil de girmemiştir. Her ne kadar davalılar denkleştirme savunmasında bulunmuş iseler de, mirasbırakanın tüm mirasçıları kapsar biçimde bir denkleştirmesi yok ise de temlikin muvazaalı olduğu da kanıtlanmış değildir. Eğer murisin mal kaçırma gibi bir amacı olsaydı diğer taşınmazı da elden çıkarması mümkünken bunu yapmamış, hatta çekişmeli taşınmazdaki bir kısım payını da üzerinde bırakmıştır. Salt bedeller arasındaki oransızlık tek başına muvazaanın kanıtı değildir.
Hal böyle olunca davanın reddine karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
Davalının yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile açıklanan nedenden ötürü hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 07.02.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.