Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2016/3676 E. 2019/82 K. 14.01.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/3676
KARAR NO : 2019/82
KARAR TARİHİ : 14.01.2019

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVALILAR : … VD.
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, mümkün olmazsa tenkis ve tazminat isteklerine ilişkindir
Davacı, mirasbırakan babası …’nun, Mayıs/2002 tarih, 1 sıra no ve 66/2 cilt numarasında kayıtlı taşınmazını davalı oğlu İsmail’e, yine 11 ada 1 parsel sayılı taşınmazını da sonrasında davalı oğlu İsmail’e devredilmesi amacıyla güvendiği aile dostu olan diğer davalı …’ya satış suretiyle temlik ettiğini, tüm işlemlerin muvazaalı ve mirastan mal kaçırma amacıyla yapıldığını ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile tüm mirasçılar adına tesciline, olmadığı takdirde tenkise, bu talebin de kabul edilmemesi halinde tazminata hükmedilmesini istemiştir.
Davalı …, taşınmazı bedeli karşılığında satın aldığını, ayrıca mirasbırakan tarafından davacıya da birçok taşınmaz verildiğini ve halen muris adına kayıtlı başkaca taşınmazların bulunduğunu, devrin muvazaalı olmadığını, davalı … tüm işlemlerin mirasbırakanın iradesine uygun olarak yapıldığını ve taşınmazı bedelini ödeyerek satın aldığını belirterek davanın reddini savunmuşlar, diğer davalılar davaya cevap vermemişlerdir.
Mahkemece, 2002/ Mayıs 1 sıra nolu taşınmazın kadastroca tespit edildiği gerekçesiyle bu taşınmaz bakımından tefrik ve görevsizlik kararı verilmiş, 11 ada 1 parsel yönünden de aktif husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hemen belirtmek gerekir ki, Mayıs/2002 tarih 1 sıra nolu taşınmaz yönünden yazılı olduğu şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur.

Çekişme konusu 11 ada 1 parsel sayılı taşınmaza gelince; dosya içeriği ve toplanan delillerden, taşınmazın tamamı mirasbırakan adına kayıtlı iken, 1/5 payını 04.03.1998 tarihinde satış yolu ile davalı kızı Nebahat’e, taşınmazda kalan 4/5 payından 1/5 payını 21.12.1999 tarihili satış akdi ile dava dışı torunu (davacının oğlu)…’na, kalan 3/5 payını da 23.03.2004 tarihinde satış suretiyle davalı …’ya temlik ettiği kayden sabittir.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan muvazaa iddiasına dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. HMK 190. madde ve TMK 6. madde hükümleri gereğince herkes iddiasını ispatla mükelleftir.
Somut olayda, tüm mirasçılar davada yer almışlar, terekeye temsilci atanması isteğiyle açılan dava tüm mirasçıların davada yer aldığı gerekçesiyle reddedilmiş, karar 14. Hukuk Dairesi’nin 23.02.2015 tarih ve 2015/166 E., 2015/1837 K. sayılı ilamıyla onanarak kesinleşmiştir.
Esasen, tüm mirasçılar davada yer aldığına göre terekeye temsilci atanmasına gerek bulunmadığı gibi, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davalarda miras payı oranında da istekte bulunulabilir.

Hâl böyle olunca; yukarıda açıklanan ilke ve olgular gözetilmek suretiyle işin esasına girilmesi, taraf delillerinin eksiksiz toplanıp soruşturmanın tamamlanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.01.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.