Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2016/3658 E. 2019/207 K. 17.01.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/3658
KARAR NO : 2019/207
KARAR TARİHİ : 17.01.2019

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil ile ecrimisil isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan babasına ait 62, 63, 906 ve 1234 parsel sayılı taşınmazları davalı kardeşinin muvazalı olarak kendi adına tescil ettirdiğini, mirasbırakanın akıl hastası olduğunu, ayağının kesik olduğunu ve gözlerinin hiç görmediğini, bu nedenle tapuda işlem yapamayacağını ileri sürerek, dava konusu taşınmazların tapu kaydının iptali ile miras payı oranında adına tesciline ve dava tarihinden geriye doğru 5 yıllık ecrimisilin tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davacının karşılıksız kazandırma iddiası varsa tapu iptal tescil değil tenkis davası açması gerektiğini ve hak düşürücü sürenin geçtiğini, temliklerin davacı tarafından bilindiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan …’in 21.04.2005 tarihinde 62, 63, 906 ve 1234 parsel sayılı taşınmazları davalı oğlu …’ye temlik ettiği, mirasbırakanın 06.12.2009 tarihinde ölümüyle geride davacı …, davalı … ve dava dışı …’ın mirasçı olarak kaldıkları anlaşılmaktadır.
Davacının ehliyetsizlik iddiası hususunda mirasbırakana ait belge ve raporlar ibraz edilmediğinden mahkemece ehliyetsizlik iddiası yönünden değerlendirme yapılmaması doğrudur.
Ne var ki; bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237., (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ile durumun aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olayda, muvazaa bakımından hükme yeterli bir araştırma yapılmış değildir. Hal böyle olunca, daha önce dinlenilen tanıklar yeniden çağırılarak yukarıdaki ilkeler doğrultusunda beyanlarının alınması, mirasbırakanın kızları ile beşeri ilişkilerinin açıklığa kavuşturulması, kızlarından mal kaçırmasını gerektirir bir husus olup olmadığının, başka mal varlığı bulunup bulunmadığının belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken değinilen hususları içermeyen şekilde karar verilmesi doğru olmadığı gibi, ecrimisilin mirasbırakanın ölüm tarihinden sonraki dönemden hesaplanması gerekirken daha önceki tarihten hesaplanması da isabetsizdir.
Kabule göre de; muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davalarda dava değerinin, taşınmazın tümünün değeri üzerinden davayı açan mirasçı ya da mirasçıların payına isabet eden değer olduğu gözetilmeksizin taşınmazların tümünün değeri üzerinden harç alınması da doğru değildir.
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.01.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.