Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2016/348 E. 2018/14790 K. 22.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/348
KARAR NO : 2018/14790
KARAR TARİHİ : 22.11.2018

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TECSİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-
Dava, taraf muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan anneleri …’nun maliki olduğu 1 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki binanın tapu siciline işlenmesi ve veraset ilamına göre paylaşım yapılması için, baba …’ya vekaletname verdiklerini, davalı …’ın tapudaki tüm hisseleri 26.12.2012 tarihinde kendi adına tescil ettirdiğini, gerekli devirleri yapması konusunda telkinlere rağmen bunun mümkün olmadığını, davalıların evlenme süreci başlayınca geçici bir önlem olarak hisselerin nasıl ve kime devredileceği konusunda … tarafından bir vasiyetname düzenlenmesinin kararlaştırıldığını, vasiyetname ile vasiyet edilen taşınmazların aslında davacılara devredilmesi gereken miras payları olduğunu, ancak davalı …’ın veraset ilamı ve vekaletnameler gereği iki kardeşe devretmesi gereken son payı devretmediğini, 05.11.2013 tarihinde…’ın 1/4 paya tekabül eden 1 daireyi davalı …’e 38.000,00 TL bedelle muvazaalı olarak temlik ettiğini işlemin vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle gerçekleştirildiğini ileri sürmüşler, yargılama sırasında verdikleri beyan dilekçesi ile de dava konusu taşınmazda bulunan binanın işlemlerini yaptırmak ve miras hisseleri oranında tekrardan kendilerine intikalini yapmak üzere paylarını babalarına devrettiklerini, bu devirlerin tapuda satış gibi gösterildiğini ileri sürerek, davalı … adına olan tapu kaydının iptali ile miras payları oranında adlarına tescile karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı …, taşınmazları davacılardan bedeli karşılığında satın aldığını, gerçek satış yolu ile de taşınmazı davalı …’e sattığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı …, iyiniyetli 3. kişi olarak taşınmazı satın aldığını, işlemin gerçek bir satış olduğunu, davalı …’ın vasiyetnameden döndüğünü belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalılardan …’nun davacılar tarafından kendisine verilen vekaletnameyi kötüye kullanmak suretiyle muvazaalı olarak dava konusu taşınmazı davalılardan …’ya tapuda devrettiği sabit olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan ….’nun 28.11.2012 tarihinde ölümü ile geride davalı eşi …. ile davacı oğulları …. ve ….’in kaldıkları, davacılardan…‘in … 33. Noterliğinin 20.12.2012 tarih ve …. yevmiye nolu, babası davalı …’a taşınmaz satış yetkisi de içeren vekaletname ile diğer davacı kardeşi ….’i vekil tayin ettiği, 25.12.1012 tarihinde davalı … ile davacı …’in kendi adına asaleten ve….’e vekaleten dava konusu 1 parsel sayılı mirasbırakan… adına kayıtlı taşınmazın miras payları oranında intikalen tescilini talep ettikleri, 26.12.2012 tarihinde vekil … tarafından davacı …’in malik olduğu 3/8 payı ile davacı …’in taşınmazdaki malik olduğu 3/8 payın davalı …‘a satış suretiyle temlik edildiği, sonrasında davalı … tarafından 29.07.2013 tarihinde ¼ payın davacı …’e, 05.08.2013 tarihinde ¼ payın…’e satış suretiyle temlik edildiği, 05.11.2013 tarihinde ise ¼ payın diğer davalı …’e satış suretiyle temlik edildiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, 6100 sayılı HMK’nın 33. (1086 sayılı HUMK 76.) maddesi hükmü uyarınca olayları bildirmek taraflara hukuki nitelendirmeyi yapmak ve ona uygun yasal düzenlemeyi tayin ve tespit ederek uygulamak mahkemeye aittir.
Eldeki davada, iddianın ileri sürülüş biçimi ve dava dilekçesinin içeriği birlikte değerlendirildiğinde, davacının, taraf muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğinde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; 6100 sayılı HMK’nun 190/1 maddesi gereğince ‘’İspat yükü kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.’’ Yine Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi gereği ‘’Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olayların varlığını ispatla yükümlüdür.’’
Somut olayda, mahkemece her ne kadar vekalet görevinin kötüye kullanıldığı gerekçesi ile karar verilmiş ve bu yönde hukuki nitelendirme yapılmış ise de; intikal işlemi yapılması için davacılar tarafından davalı babalarına verilen bir vekaletname bulunmadığı, davacılar vekilinin 23.01.2015 ve 06.07.2015 tarihli dilekçelerinde açıkladıkları üzere, şifahi olarak babalarını yetkilendirdikleri, bu amaçla taşınmazların devredildiğini iddia ettikleri, iddianın içeriğine ve ileriye sürülüş biçimine göre davanın taraf muvazaası hukuksal nedenine dayalı olduğu, bu tür iddiaların 05-02-1947 tarihli 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak yazılı delil ile kanıtlanması gerektiği, davacıların bu nitelikte bir delil ibraz etmediği, dava dilekçesinde yemin deliline de dayanılmadığı, HMK’nun 190/1 maddesi ve Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi gereği iddiaların kanıtlanamadığı sonucuna varılmaktadır
Hâl böyle olunca; davanın reddine karar verilmesi gerekirken, davanın nitelendirilmesi ve delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalıların yargılama giderleri ve vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 22.11.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.