Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2016/3033 E. 2019/167 K. 16.01.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/3033
KARAR NO : 2019/167
KARAR TARİHİ : 16.01.2019

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
ASIL DAVADADAVACILAR : … VD.
BİRLEŞTİRİLEN DAVADA DAVACI:
ASIL VE BİRLEŞTİRİLEN
DAVADA DAVALI : …
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’nün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Asıl ve birleştirilen dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescili isteğine ilişkindir.
Asıl ve birleştirilen davada davacılar, mirasbırakan Osman …’in 2759 ada 5 ve 7 parsel sayılı taşınmazlarını dava dışı Sami …’e devrettiğini, onun da davalıya temlik ettiğini, devirlerin gerçek bir satış olmayıp diğer çocuklarından mal kaçırma amacına yönelik muvazaalı bir işlem olduğunu, mirasbırakanın birlikte yaşamaya bağlı olarak davalının manevi baskısı altına girdiğini, yaşlığında en yakın çocuğu olan Sahir’in bakım ve gözetimine ihtiyaç duyacağı düşüncesi ile muvazaalı işlemin yapıldığını, devirlerden sonra mirasbırakanın sosyal ve ekonomik durumunda bir değişiklik olmadığını ileri sürerek dava konusu 2759 ada 5, 7 parsel sayılı taşınmazda bulunan 12 ve 15 nolu bağımsız bölümlerin tapu kaydının iptali ile miras payları oranında adlarına tescile karar verilmesini istemişlerdir.
Asıl ve birleştirilen davada davalı, mirasbırakanın mal kaçırma gibi bir niyetinin olmadığını, ihtiyacı sebebiyle taşınmazları devrettiğini, dava konusu taşınmazlar dışında 45 dönüm kadar tarlasının olduğunu, imarsız taşınmazını 15.09.1986 tarihinde Sami …’e devrettiğini, taşınmazın imar görüp 3 ayrı parsel oluştuğunu, Sami’nin bir kısmını dava dışı kişilere devrettiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, temliğin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan Osman …’in 13.04.1991 tarihinde ölümü ile geriye Ayşe’den olan çocukları Halime, Hacı Ali ve Ali’nin mirasçıları ile Kadın’dan olma kızı davacı …, Mehriban’dan olma çocukları davacılar Hülya, Saliha, Ayşegül, Şengül, davalı … ile kendisinden sonra 2011 yılında ölen eşi Mehriban’ın ilk eşinden olma çocukları Hüdaverdi ile Şükran’ın mirasçılarının mirasçı olarak kaldıkları, dava konusu eski 173 ada 114 parsel sayılı 1510m2 miktarlı bahçeli kargir ev nitelikli taşınmazın tamamı mirasbırakan Osman adına kayıtlı iken 15.09.1986 tarihinde 1.750.000ETL bedelle dava dışı Sami …’e satış suretiyle devrettiği, 1994 tarihli imar işlemi ile 2759 ada 1, 2, 5 ve 516 ada 8 parsel sayılı taşınmazda Sami adına pay tescil edildiği, Sami’nin 2759 ada 1 parseldeki 387/2400 payı, 2 parseldeki 402/500 payı ve dava konusu 5 parseldeki 1734/24000 payı 30.12.1998 tarihli satış akdi ile davalı …’e temlik ettiği, 2759 ada 2 parsel sayılı taşınmazdaki 402/500 payın Sahir tarafından 05.05.2011 tarihli satış akdi ile dava dışı … Nakliye İnşaat Taahhüt Mobilya Ticaret ve Sanayi Limited Şirketi’ne devredildiği, 17.06.2011 tarihinde 2759 ada 2 ve 3 parsel sayılı taşınmazların tevhidi ile 2759 ada 7 parsel sayılı taşınmazın tamamının şirket adına tescil edildiği, 12.09.2012 tarihinde kat irtifakına geçildiği, şirket tarafından 12 ve 15 nolu bağımsız bölümlerin 22.11.2012 tarihli satış işlemi ile Sahir’e temlik edildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 190. maddesi ile 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Bir başka ifade ile temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olduğunu ispat külfeti davacı tarafa aittir.
Somut olayda, Sami …’in mirasbırakanla el ve işbirliği içerisinde olduğu dolayısı ile Sami’ye temlikin mal kaçırma amacı ile yapıldığı iddiası kanıtlanmadığı gibi, Sami’nin taşınmazı temlik aldıktan sonra 14 yıl üzerinde tutmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu açıktır.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile kabulüne karar verilmesi doğru değildir.
Kabule göre de, davalar birleştirilse dahi her dava bağımsız varlığını sürdürdüğünden birleştirilen her dava için ayrı ayrı hüküm kurulması gerekirken bu hususun gözardı edilmesi de isabetsizdir.
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 16.01.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.