Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2016/2917 E. 2019/292 K. 17.01.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/2917
KARAR NO : 2019/292
KARAR TARİHİ : 17.01.2019

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen Tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabul kısmen reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-
Dava, hukuki ehliyetsizlik, vekalet görevinin kötüye kullanılması ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tazminat isteğine ilişkindir.
Davacılar, 29.03.2003 tarihinde ölen kök mirasbırakanları …’nın yaşlı ve alzheimer hastası olduğunu, bu durumu fırsat bilen davalıların muristen 15.06.2001 tarihinde vekaletname aldığını, ilgili vekalet ile mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak dava konusu 547 ada 45 parsel sayılı taşınmazdaki 65 no’lu ve 1698 ada 86 parsel sayılı taşınmazdaki 7 no’lu bağımsız bölümler ile 1556 ada 6 parsel sayılı taşınmazı yakın akrabalarına devir ettiklerini, murisin hukuki ehliyeti bulunmadığı için vekaletnamenin geçersiz olduğunu, aynı davalılara yönelik farklı bir taşınmaz için açtıkları davanın kabul edilerek kesinleştiğini ileri sürerek, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla taşınmazların temlik tarihindeki değerleri dikkate alınarak miras payları oranında yasal faizi ile birlikte bedele hükmedilmesini istemişler, 08.05.2013 tarihli ıslah dilekçeleri ile bedel isteklerini 37.676,65 TL’ye arttırmışlardır.
Davalı …, davayı kabul etmediğini, murisin sağlığında taşınmazlarını mirasçıları arasında paylaştırdığını, verilen vekaletnamenin buna hizmet ettiğini bildirip, davanın reddini savunmuştur.
Davalılar Ertan ve Cemal, iddiaların yersiz olduğunu, murisin alzheimer hastası olduğuna dair bir görüntüsünün bulunmadığını, son anına kadar disiplinli ve kendi işlerini yapan birisi olduğunu, sağlığında taşınmazlarını paylaştırdığını, davacıların babasının da payını aldığını bildirip, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, muris tarafından bizzat devredildiğinden 7 no’lu bağımsız bölüme yönelik davanın reddine, diğer dava konusu taşınmazlar yönünden; murisin verdiği vekaletname ile temlik yapıldığından ve vekaletname tarihinde murisin hukuki ehliyete haiz olmadığının önceki davada saptandığından davanın kabulü ile 65 no’lu bağımsız bölüm için 1.877,65 TL’nin davalı …’dan, 6 sayılı parsel için 17.899,75 TL’nin davalı …’dan yasal faizleri ile birlikte tahsili ile miras payları oranında davacılara ödenmesine karar verilmiştir.

./..

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; murisin … 4. Noterliği’nin 15.06.2001 tarih ve 18343 yevmiye no’lu vekaletnamesi ile davalılar … ve Necla Yağlı’yı vekil tayin ettiği, vekiller Ertan ve Necla’nın da birlikte, murise ait dava konusu 1556 ada 6 parsel sayılı taşınmazı 22.01.2002 tarih ve 455 yevmiye no’lu akitle dava dışı Ali Elbay’a, dava konusu 547 ada 45 sayılı parseldeki kat irtifakına ayrılan 65 no’lu bağımsız bölümü 22.01.2002 tarih ve 382 yevmiye no’lu akitle dava dışı Emel Yağlı’ya satış yoluyla temlik ettikleri, muris …’nın da bizzat dava konusu 1698 ada 86 sayılı parseldeki 7 no’lu bağımsız bölümü 09.01.2003 tarih ve 100 yevmiye no’lu akitle 1/2’şer oranda dava dışı Dilek Yağlı ile davalı …’ya satış göstererek devrettiği, 1930 doğumlu murisin 29.03.2003 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak davacı gelini Hatice, davacı torunları Eyüp, Pınar ve Murat ile davalı çocukları Necla, Ertan ve Cemal’i bıraktığı kayden sabittir.
Hemen belirtilmelidir ki, dava konusu 6 sayılı parsel ile 65 no’lu bağımsız bölüme yönelik dava, murisin satış tarihinde hukuki işlem ehliyetinin bulunmadığının daha önce açılan … 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 19.01.2011 tarih ve 2007/313 E 2011/23 K sayılı davada alınan rapor ile saptandığından bahisle kabul edilmiş, hüküm sadece davacılar vekili tarafından reddedilen parsele yönelik temyiz edilmiştir. O halde, çözümlenmesi gereken uyuşmazlık dava konusu 7 no’lu bağımsız bölüme yöneliktir.
Öte yandan, bir davada dayanılan maddi olaylar için birkaç hukuki sebebin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır. Hukuki sebeplerden bir tanesinin diğer hukuki sebebin incelenmesine olanak verir niteliği bulunduğu sürece önem ve lüzum derecesine göre birden fazla hukuki sebep aynı davada inceleme ve araştırma konusu yapılabilir. Nitekim Yargıtay içtihatları bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.(11.04.1990 gün ve 1990/1-152 E, 1990/236 K; 15.05.2013 gün ve 2012/1-1808 E, 2013/699K sayılı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararları)
Ne var ki; dayanılan nedenlerden birinin ehliyetsizlik olması halinde kamu düzeniyle ilgili bulunması ve ehliyetsizliğin saptanması halinde öteki nedenlerin incelenme gereğinin ortadan kalkacağı hususları dikkate alındığında öncelikle bu neden üzerinde durulması gerektiği kuşkusuzdur.
Bilindiği üzere, davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanununun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle şahsın hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlanmış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, TMK’nin 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.6.1941 tarih 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar.
Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 282. maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle … Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK’nin 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Somut olayda, dava konusu 7 no’lu bağımsız bölüm muris tarafından bizzat 09.01.2003 tarihinde dava dışı Dilek ile davalı …’e 1/2’şer oranda devredilmiş olup, hukuki ehliyetsizlik iddiası yönünden murisin anılan devri vekil aracılığıyla ya da bizzat yapmasının bir önemi bulunmamaktadır. Murisin temlik tarihinde hukuki ehliyete haiz olmadığının saptanması halinde akdin geçersiz olacağında kuşku yoktur. Mahkemenin, murisin temliki bizzat yaptığından bahisle 7 no’lu bağımsız bölüme yönelik davayı reddetmesi yerinde değildir.
Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilke uyarınca inceleme yapılarak muris …’nın 09.01.2003 tarihinde ( temlik ) hukuki ehliyete sahip olup olmadığının … Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan rapor alınmak suretiyle saptanması ( daha önce açılan … 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 19.01.2011 tarih ve 2007/313 E 2011/23 K sayılı davada, murisin 09.01.2003 tarihi itibariyle hukuki ehliyetine ilişkin … Kurumu raporu var ise dikkate alınması ), hukuki ehliyete haiz olmadığının anlaşılması halinde husumetin yöneltildiği kişiler de gözetilerek davanın kabul edilmesi, hukuki ehliyete haiz olduğunun tespiti halinde ise temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu iddiası ( muris muvazaası hukuksal nedeni ) üzerinde durularak varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve eksik araştırma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz eden davacılara geri verilmesine, 17.01.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.