Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2016/2872 E. 2019/246 K. 17.01.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/2872
KARAR NO : 2019/246
KARAR TARİHİ : 17.01.2019

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’nin raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tazminat isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan …’ın maliki olduğu 863 ada 219 parsel sayılı taşınmazdaki 14 nolu bağımsız bölümü davalı ikinci eşine satış suretiyle, davalının da intifa hakkını üzerinde saklı tutarak dava dışı Türk Silahlı Kuvvetleri …Vakfına bağış suretiyle devrettiğini, mirasbırakan ile davalı arasındaki işlemin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, taşınmazın dava tarihindeki gerçek değerinin tespiti ile miras paylarına düşen bölümün davalıdan tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, ilk eşinden miras kalan para ile taşınmazı mirasbırakandan satın aldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, muvazaa olgusunun sabit olduğu gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, mirasbırakan …’ın maliki olduğu 863 ada 219 parsel sayılı taşınmazdaki 14 numaralı bağımsız bölümü 15.08.2006 tarihinde davalıya satış suretiyle devrettiği, davalının da taşınmazın intifa hakkını üzerinde bırakıp çıplak mülkiyeti 18.12.2006 tarihinde dava dışı Türk Silahlı Kuvvetleri Mehmetçik Vakfına bağış suretiyle temlik ettiği, 1930 doğumlu mirasbırakanın 11.05.2012 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak kendisinden önce ölen ilk eşi …’dan olma çocukları davacılar …, … ve … ile ikinci eşi davalı …’nin mirasçı olarak kaldıkları anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237., (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ile durumun aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, muvazaa iddiasına dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 190. maddesi ile TMK’nin 6. maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Bir başka ifade ile temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olduğunu ispat külfeti davacı tarafa aittir.
Somut olayda, mirasbırakan tarafından davalıya yapılan temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu ileri sürülerek eldeki dava açılmış ise de, davacı tanıklarının duyuma dayalı kesin olmayan bilgiler verdikleri, olaya ilişkin soyut beyanlarda bulundukları gözetilerek salt bu beyanlar ile temlikin muvazaalı olduğu söylenemeyeceği gibi dosya kapsamındaki diğer deliller ile de davacıların iddiasını ispat ettiğinden bahsedilemez.
Öte yandan, bedeller arasındaki fark tek başına muvazaanın kanıtı değildir.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi doğru değildir.
Davalı vekilinin yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.01.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.