YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/17900
KARAR NO : 2020/1685
KARAR TARİHİ : 09.03.2020
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne kısmen reddine ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan babası …’in maliki olduğu 526, 597, 680, 966, 3527, 3529 ve 897 parsel sayılı taşınmazları davalı oğullarına satış suretiyle temlik ettiğini, işlemlerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek miras payı oranında tapu iptali ve tescile karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, çekişmeli 966 parsel sayılı taşınmazı üçüncü kişiden satın aldıklarını, ancak mirasbırakan adına tescil edildiğini; diğer çekişmeli taşınmazların ise paylaştırma amacıyla devredildiğini, mirasbırakanın başkaca taşınmazları bulunduğunu, tüm mirasçılarına taşınmaz bıraktığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, çekişmeli 966 parselin esasen davalılar tarafından satın alınıp mirasbırakan adına kayıtlandığı gerekçesiyle bu parsel yönünden davanın reddine; diğer çekişmeli parseller yönünden ise temlikin muvazaalı ve mal kaçırma amacıyla yapıldığı, mirasbırakan tarafından hak dengesini gözetir bir paylaştırma yapılmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1932 doğumlu mirasbırakan …’in 24.06.2010 tarihinde ölümü ile geride mirasçı olarak davacı kızı …, davalı oğulları …ve … ile dava dışı eşi … ile diğer çocukları …ve …’nin kaldığı, 14.04.2006 tarihinde çekişmeli 526, 597 ve 680 parsellerin davalı …’e, 3527, 3529 ve 897 parsellerin davalı …’a, 23.12.1993 tarihinde ise; çekişmeli 966 parselin 1/2’şer pay ile davalılar …ve…’a satış suretiyle temlik edildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237., (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ile durumun aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda, temlikin mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yapıldığını ispat külfeti 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesi ile Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 6. maddesi gereği davacı tarafa aittir.
Somut olaya gelince; dinlenen diğer davacı tanıklarının muvazaaya ilişkin bilgileri olmamakla birlikte, davacının çocukları Esra ve Sedat temlikin muvazaalı olduğu yönünde beyanda bulunmuşlardır. Ne var ki, eldeki davanın kabulü halinde mirasçı sıfatıyla hak sahibi olabilecek tarafların anneleri Münise ile kardeşleri Emine ve Nuriye ise mirasbırakanın mal kaçırma amacıyla hareket etmediğini beyan etmişlerdir.
O halde, çekişmeli taşınmazların temlikinin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunun davacı tarafça kanıtlandığını söyleyebilme imkanı yoktur.
Hâl böyle olunca; davanın reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 09/03/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.