Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2016/17550 E. 2020/1772 K. 11.03.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/17550
KARAR NO : 2020/1772
KARAR TARİHİ : 11.03.2020

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar taraf vekillerince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’nin raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan babası …’ın maliki olduğu 360 ada 28 parsel sayılı taşınmazın ½ payını 2. eşi olan davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, işlemin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek miras payı oranında tapu iptali ve tescil istemiştir.
Davalı, ekonomik durumu iyi olmayan mirasbırakanın geri ödeme düşüncesiyle kendisinden aldığı borçlara karşılık taşınmazın 1/2 payını devrettiğini, bağışlama amacının olmadığını, mirasbırakanın davacıya Çınarcık’ta bir ev satın aldığını belirtip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, muvazaa iddiasının sabit olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 7 nolu bağımsız bölümün çıplak mülkiyetinin tamamı mirasbırakan … adına kayıtlı iken, mirasbırakanın taşınmazdaki 1/2 payını kendi üzerinde bırakıp geriye kalan 1/2 payın çıplak mülkiyetini davalıya 08.05.1997 tarihinde satış suretiyle temlik ettiği, 1948 doğumlu mirasbırakanın 24.05.2014 tarihinde öldüğü geriye mirasçıları olarak ilk eşi Yıldız’dan olma kızı davacı … ile 22.07.2006 tarihinde evlendiği dava dışı eşi Reyhan’ın kaldığı, davalı … ile mirasbırakanın 26.04.1995 tarihinde evlendikleri, 23.02.2006 tarihinde boşandıkları, boşanma kararının 11.05.2006 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237., (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ile durumun aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda, temlikin mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yapıldığını ispat külfeti 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 190. maddesi ile Türk Medeni Kanunun (TMK) 6. maddesi gereği davacı tarafa aittir.
Somut olaya gelince, dinlenen davacı tanıkları temlikin muvazaalı olduğu yönünde bir beyanda bulunmamışlar, buna karşılık davalı tanıkları davalının mirasbırakana borç verdiğini, bu borcun ödenmemesi üzerine taşınmazın yarı payının devredildiğini ifade etmişlerdir. Eğer mirasbırakanın mal kaçırmak gibi bir amacı olsaydı taşınmazın tümünü devredebilecekken yarı payını devretmiştir. Resmi akitte gösterilen bedel, akit tarihindeki gerçek bedelden düşük ise de, salt bedeller arasındaki oransızlığın tek başına muvazaanın delili olamayacağı açıktır. Dolayısıyla, davacılar muvazaa iddiasını kanıtlayamamışlardır.
Hâl böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek, yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Tarafların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.03.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.