Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2016/17180 E. 2020/1957 K. 01.06.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/17180
KARAR NO : 2020/1957
KARAR TARİHİ : 01.06.2020

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TASARRUFUN İPTALİ

Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tecsil, davası sonunda, yerel mahkemece asıl ve birleştirilen davanın kısmen kabul kısmen reddine ilişkin olarak verilen karar asıl ve birleştirilen davada davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir.
Asıl ve birleştirilen davada davacı, mirasbırakan eşi …’nın 4313,4314 parsel sayılı taşınmazlarını davalı oğlu …ye, 4315,4316 parsel sayılı taşınmazlarını davalı oğlu İsmail’e, 4298 ve 4297 parsel sayılı taşınmazlarını davalı oğlu Arif’e satış suretiyle temlik ettiğini, 4313 ve 4314 sayılı parselin tevhid edilerek 5006 sayılı parselin, 4315 ve 4316 sayılı parsellerin tevhid edilerek 5099 sayılı parselin oluştuğunu, 5099 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bina yapılmak suretiyle kat irtifakı kurulduğunu ve 10,13,14 ve 17 nolu bağımsız bölümlerin İsmail adına tescil edildiğini,temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı, bedelsiz ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile miras payı oranında adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Asıl ve birleştirilen davada davalılar, davacının iddialarının doğru olmadığını, mirasbırakanın 4311 parsel sayılı taşınmazını da davacıya bedelsiz devrettiğini ve bedeli mirasbırakan tarafından ödenen 1983 parsel sayılı taşınmazın davacı adına tescil edildiğini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, gerekçesiz olarak , asıl davada davalılar Arif ve İsmail yönünden husumet yokluğundan davanın reddine, 5006 parsel sayılı taşınmaz yönünden davanın kabulüne, birleştirilen davada 4298 parsel sayılı taşınmaz yönünden husumet yokluğundan davanın reddine, 4297 sayılı parsel ve 5099 parsel sayılı taşınmazdaki 10,13,14 ve 17 nolu bağımsız bölümler yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.

Hemen belirtmek gerekir ki; Anayasanın 141/3. maddesi hükmü gereği bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması zorunludur. Tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 186. maddesine göre son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin, aynı Yasanın 297. maddesi uyarınca kararını gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 294. madde de öngörülen biçimde tefhim etmesi asıl olup 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297. maddesinde hükmün kapsamının hangi hususları içereceği düzenlenmiş olup, aynı maddenin (c) fıkrasında ”Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerini” içermesi gerektiği belirtilmiştir.Yargıtay denetiminin yapılabilmesi bakımından da yerel mahkemenin, kararında gerekçelerini açıkça göstermesi zorunludur.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; 1916 doğumlu mirasbırakan …’nın 08.02.2001 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak ikinci eşi davacı … ile ilk eşi Hatice’den olma davalı çocukları Arif, Demirali , İsmail ile, dava dışı kızı Perihan’ı bıraktığı, mirasbırakan …’nın 14.08.1985 tarih, 5501 yevmiye nolu işlemle 4314 parsel sayılı taşınmazını davalı oğlu Demirali’ye, 4315,4316 parsel sayılı taşınmazlarını davalı oğlu İsmail’e, 4297 ve 4298 parsel sayılı taşınmazlarını davalı oğlu Arif’e , 30.11.1993 tarih 6534 yevmiye nolu işlemle 4313 sayılı parseli Demirali’ye, 459 parsel sayılı taşınmazdaki 1660/1810 payını ise eşit paylarla Arif, Demirali ve İsmail’e satış suretiyle devrettiği, Demirali’ye devredilen 4313 ve 4314 parsel sayılı taşınmazların 05.11.1998 tarihinde tevhit edilerek 5006 parsel olarak Demirali adına tescil edildiği, Demirali’nin bu parseldeki paylarının bir kısmını davadan önce sattığı ve halen anılan parselde 2/25 paya sahip olduğu, İsmail’e devredilen 4314 ve 4316 sayılı parsellerin 2.05.2005 tarihinde tevhit edilerek 5099 sayılı parsel olarak İsmail adına tescil edildiği, anılan taşınmaz üzerinde 2006 yılında kat irtifakı tesis edildiği ve oluşan bağımsız bölümlerden 9,10,13,14 ve 16 nolu bağımsız bölümlerin davalı … adına tescil edildiği , Arif’e temlik edilen 4297 parsel sayılı taşınmazın bir kısım payının, 4298 parsel sayılı taşınmazın ise tamamının davadan önce satış suretiyle üçüncü kişilere temlik edildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 190. Maddesinde, “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.”; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun(TMK) 6. maddesinde, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” şeklinde yer alan hükümlerle, açılmış bir davada ispat yükünün kural olarak davacıya yüklendiği tartışmasızdır.
Somut olayda , mahkemece kurulan hükmün Anayasa ve Usul Yasasının değinilen hükümlerine uygun olmadığı, kararının gerekçe içermediği gibi, davalılar, mirasbırakanın davacıya da taşınmaz devrettiğini belirterek paylaştırma savunmasında bulunmuşlar ancak mahkemece paylaştırma savunması üzerinde durulmamış, mirasbırakanın iradesini bu yönde oluşturup oluşturmadığı bakımından araştırma yapılmadan sonuca gidilmiştir.
Hâl böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca davalıların savunması üzerinde durulması, mirasbırakandan tüm mirasçılarına intikal eden taşınır ve taşınmaz mal ve hakların araştırılması, tapu kayıtları, resmi akitler ve varsa öteki delil ve belgelerin ilgili mercilerden getirtilmesi, mirasbırakanın sağlığında mirasçıları arasında hak dengesini gözeten, kabul edilebilir ölçüde bir paylaştırma yapıp yapmadığının belirlenmesi, bu yönde tüm taraf delillerinin toplanması, mirasbırakanın paylaştırma mı yoksa mal kaçırma mı amacının olduğunun tereddüte yer vermeyecek şekilde tespit edilip sonucuna göre bir karar verilmesi, 6100 sayılı HMK. nun 297/1-c maddesine uygun biçimde toplanan ve toplanacak tüm delillerin karar yerinde tartışılması, kabul ve red nedenlerinin gösterilmesi ve bu nedenlerin dayandığı yasa maddelerinin veya yerleşmiş içtihatlarının veyahut Daire ilkelerinin belirtilmesi gerekirken gerekçesiz olarak ve eksik inceleme ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Asıl ve birleştirilen davada davalılar vekilinin yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alının harcın temyiz edene geri verilmesine, 01/06/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.